28 Mayıs 2021 Cuma

Tefsir çalışıyoruz, nelere dikkat edelim?


Bazen benim gibi henüz yolun başındaki birine bile "tefsir çalışıyoruz, nelere dikkat edelim" diye soruluyor. Elimdeki bir ödevden dolayı iki gündür geçmişten günümüze 30 tane önemli müfessirin hayatını okuyordum. Biraz bu gözle okuyunca aşağıdaki yedi madde ortaya çıktı. Benim görebildiğim kadarıyla bu alanda iz bırakmış âlimlerin genel özellikleri şöyle:

1. Çoğu küçükken ailesinin bütçesine bir şekilde katkı sunuyor

2. Çoğunun ya babadan kalma servetleri var, yahut kendi kazançları var, geçim sıkıntısı çekmiyorlar

3. Çoğu İslâm beldelerini çeşitli sebeplerle geziyor

4. Hepsi küçük yaştan itibaren ilimle meşgul oluyor

5. Hepsi yalnızca tefsir değil, İslâmî ilimlerin tümüne belli bir düzeyde vâkıf

6. Neredeyse hepsi tefsir yazmaya ömrünün sonuna doğru başlıyor, hatta bu yüzden eserini tamamlayamayanlar bile var

7. Benim okuduklarım içinde Taberî hariç evlenmeyen yok, geriye kalanların hepsi evli

Her biri üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek kadar önemli olan bu 7 madde, bu ilim dalında kaliteli işler yapmaya niyetlenmiş her tâlip için bir başlangıç noktası olabilir. Gayret bizden, takdir ve tevfik Allah'tandır.

27 Mayıs 2021 Perşembe

İlim ve Cehâlet


Bilgi ve görgü, sahip olunan bilginin hayatta iz düşümlerinin bulunması, insana değer katan en önemli şeylerdendir. Bu yüzden kıyafetinizle karşılanır, ilminizle, edebinizle uğurlanırsınız.

Öte yandan ilim diridir, ölmez. Sahibini de öldürmez. Ulemânın birikimi kitaplarda, ilim tâliplerinin sadırlarında ve toplumun yaşantısında sürekli deverân eder. Böylece geride kalanlar onları hep hayırla yâd ederler. Buna mukabil cehâlet ise günden güne siler ve yok eder. Çevrenizde câhilene, fütursuzca, savruk davranan arkadaşlarınıza bakın; günden güne muhabbetleri sinenizden silinir ve kaybolur. Yani, "âlim ölü olsa bile diridir,
câhil diri olsa bile ölüdür".

"Allah içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir. Allah yapıp ettiklerinizden haberdardır.” (Mücâdele 58/ 11)

24 Mayıs 2021 Pazartesi

Rızkın Peşinde: Ulupamir


Bugün Van'ın Erçiş ilçesine bağlı Ulupamir köyünü ziyaret ettik. Buranın özel bir hikayesi var. Bu köy 1980'lerde Kırgız Türkleri'nin yerleşimiyle kurulmuş. Olaylar şöyle gelişmiş: Sovyetler Birliği 1979'da Afganistan'ın kuzeyindeki Pamir yaylasını işgal edince bölgedeki Kırgız nüfusun bir kısmı çareyi Afganistan'ı terk edip komşu ülke Pakistan'a gitmekte bulmuşlar. Fakat o zamana kadar yaylada yaşayan Kırgızlar, Pakistan'daki sıcak iklime alışamamış ve 450 kadar Kırgız bu yüzden hayatını kaybetmiş. Bunun ardından grubun önde gelenleri çözüm olarak Türkiye'ye gitmeyi teklif etmişler. Aldıkları göç kararını Pakistan'daki Türkiye Büyükelçiliği'ne ileterek yardım talebinde bulunmuşlar. İslamabad Büyükelçiliği'nden gelen isteğin, dönemin devlet başkanı Kenan Evren tarafından 1982 yılında kabul edilmesiyle birlikte 1150 Kırgız, Türk uçaklarıyla başlarında hanları Rahmankul Han ile birlikte Adana'ya getirilmişler. Sonra Malatya ve Van'ın değişik yerlerine dağıtılmışlar. 1983'te Başbakan Turgut Özal tarafından da Van'ın Erciş ilçesi, Altındere mahallesinde inşa edilen konutlara yerleştirilmişler. Ardından bu mahallenin adı Kırgızların isteğiyle Ulupamir olarak değiştirilmiş. Şu anda köyde yaklaşık 4000 Kırgız Türkü yaşıyor.

Köye girdiğinizde sanki kendinizi Türkî cumhuriyetlerden birine ışınlanmış gibi hissediyorsunuz; çekik gözlü, bozkır yanıklı çocuklar, köse sakallı adamlar karşılıyor sizi. "Yeşil olmazsa at, at olmazsa Kırgız olmaz!" derler. Buradaki Kırgızların da yerleştirildikleri bölge Van Gölü'nün hemen kıyısına düşüyor ve gerçekten oldukça yeşil, geniş otlaklardan oluşuyor. Bir de belirtmeliyim ki buraya onlar sayesinde terör hiç girememiş.


Bu hikayeyi şunun için anlattım: Rızkımız, nasibimiz bizi nasıl takip ediyorsa biz de onu takip ediyoruz. Hatta bazen bu Kırgız Türkleri misali rızkımızın peşinde diyar diyar geziyoruz. Arapların söylediği gibi: Nasîbuke, yusîbuke velev kâne tahte'l cebel. Yani nasibin sana bir dağın altında bile olsa muhakkak erişir. Allah kiminin nasibini, rızkını köyündeki tarlasına, kimininkini de fersah fersah uzaklara yazıyor. Üzerinde biraz düşününce her iki durumda da nice hikmetler buluyoruz. Hal böyle olunca bize "Hiç şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir (Bakara 2/ 209)" ayetinin sırrına gönülden iman etmek kalıyor.

Not: Böylesine ilgi çekici bir yerleşimin yeterince tanıtılamaması bölge adına gerçekten üzücü...

20 Mayıs 2021 Perşembe

Ölçü

Hayatta yüz yüze geldiğimiz olumsuzluklar karşısında insana dair ümitlerimizi yitirmemek adına şunu iyi bilmemiz gerekiyor: İnsanın olduğu yerde her türlü güzellik de kötülük de ortaya çıkabilir. Bu yüzden ileride hayal kırıklığına uğramamak için kafamızda hiç kimseyi günahtan âzâde görmemeliyiz.

Bu hiç kimseye güvenmeyelim demek değildir. Zaten böylesi çok kötümser bir tavsiye olur. Başkalarına güvenmeliyiz, fakat bir insana güveniyormuş gibi güvenmeliyiz. Ötelerden haber getiren bir peygambere güveniyormuş gibi değil.

Bu ön kabuller hataları karşısında insanları tastamam silmeden, onlara insaflı ve ölçülü yaklaşabilmemize de yardımcı olacaktır. Böyle düşünen biri hata yapan biri için en fazla "insandır, yapar, Allah affetsin" der, dua edip geçer. Ama öbürü her türlü bedduayı etmekten geri durmaz. Bu da ölçüsü yitirilmiş kabullerin kaçınılmaz neticesi olan ölçüsü yitirilmiş bir tepkidir.

18 Mayıs 2021 Salı

Nasip

Hayata dair hesaplar yaparken nasip bu hesaplarımızın neresinde? Nasip; bütün matematiği altüst eden, unutulmaması gereken o tek kelime. Hesaplamalarına göre o okulda okumayı sence hak etmiş olabilirsin, ya da o şehirde yaşamayı, ya da o işe girmeyi. Fakat nasipte yoksa olmuyor işte; okul kapanıyor, şehir yanıyor, sektör küçülüyor, bir şekilde olmuyor.

Bununla birlikte bilmeliyiz ki çalışanın emeği asla zayi olmuyor. Hiç hesaba katmadığınız yerden bir tanıdık çıkıveriyor karşısınıza, hiç düşünmediğiniz, fakat düşündüklerinizin çok daha fevkinde güzellikler gelip buluyor sizi bir şekilde. İşte o zaman geçmişte ısrarla istediklerinize dönüp sadece gülümsüyorsunuz ve "Allah'ım, sen kulun için en iyi olanı bilensin." diyorsunuz.

O yüzden olmayanlar için Allah'a kızmayalım, ileride çok daha güzelleri, hayırlıları olacaktır. Sadece biraz daha sabır ve çalışmaya devam. Özetle: Allah'ın çok kapısı var. Biz ona "Allah'ım ille de şu kapıyı aç" dememeliyiz. Kapıların ardında olanları da en iyi o biliyor çünkü. Ne de güzel söylemiş büyükler:

"Nasip ise gelir Hint'ten, Yemen'den,
Nasip değil ise ne gelir elden?"

14 Mayıs 2021 Cuma

Örtmekte İzzet Vardır


Filistinli mücahidlerimizdeki heybete bakın. Bu heybeti onlara evvela bizim terk ettiğimiz cihad ruhu veriyor. İkinci olarak da tercih ettikleri bu giyim tarzı. Şöyle ki örtmekte izzet vardır. Bakın, düşmana yüzlerini göstermiyorlar. Bu "sen kimsin ki benim yüzüme bakabilesin" anlamını taşıyor.

Bol giyinmek ve bedeni örtmek; bunların kadr ü kıymetini artık köleleşen, saygınlığın ne demek olduğunu çoktan unutan bedenlerimiz ve zihinlerimiz takdir edemiyor.

Eskiden bizim ecdadımız da böyleydi. Başka bir ülkenin kralı ya da elçisi padişahlarımızın yüzüne bakabiliyorsa, bir fırsatını bulup eteklerini öpebiliyorsa, bu anlar için bir pâye, bir lütuf kabul edilirdi. Zaten Osmanlı'nın zirve dönemlerinde bazı devlet reisleri direkt olarak padişahla değil de daha alt birimlerle ancak görüşebilirlerdi. Heyhât! Bir de şimdi bir avuç yahudinin elinde oyuncak olan biz Müslümanlara bakın!

12 Mayıs 2021 Çarşamba

Bayram Sabahının Sünnet ve Edepleri


Güzel dinimiz İslâm'ı bizzat kendisinden öğrendiğimiz güzel peygamberimizin (s.a.s.) bayram sabahında ihtimam gösterdiği bazı davranışlar vardı. Dinî ıstılahta sünnet diye tabir edilen bu davranışları ona uymak niyetiyle yapmak bize sevap kazandıracak ve kıyamet günü bizi Efendimiz'in (s.a.s.) şefaatine mazhar kılacaktır. Bu sebeple Efendimiz'in (s.a.s.) sünnetlerini uygulayıp unutulmamasını sağlamak, bu konuda yakınlarımıza ve çevremize örneklik teşkil etmek hepimizin yararına olacaktır. Bayram günlerinn sünnet ve edepleri şöyledir:

1. Gusletmek, güzel koku sürünmek, misvaklanmak, en güzel elbiselerden giymek, fıtır sadakasını bayram namazından önce vermek (Saîd b. Ali el-Kahtânî, Salâtü'l îdeyn, c. 1, s. 11-47). Bayramlar duaların makbul olduğu en müstesna anlardandır. İlk dört madde bu müstesna zamanlara yaraşır şekilde hazırlanılması, son madde ise ihtiyaç sahibinin bayramdan evvel sevindirilmesiyle ilgilidir.

2. Evden çıkmadan hurma gibi tatlı bir şeyler yemek. Hz. Peygamber (s.a.s.) Ramazan bayram namazına gitmek için evden çıkmadan evvel bir hurma yer, kurban bayram namazından önce ise bir şey yemez, döndüğünde ilk yediği şey kurban eti olurdu (Nevevî, Mecmû', 5).

3. Mescide giderken ve dönerken farklı yollar kullanmak (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 8/ 140). Her an ve davranışınmıza çevremizdeki her şey şahitlik etmektedir. Bizim ahvâlimize şahitlik eden varlıklar kıyamet gününde de hakkımızdaki şahitliklerini iyi ya da kötü anlamda yapacaklardır. Bu açıdan farklı yolların, o yollarda bulunan canlı ve cansız varlıkların namaza gidişimize şahitlik etmeleri için gidiş ve dönüş yolumuzu değiştirmek önemlidir. Öte yandan başka yollar kullanmak başka başka insanlarla görüşüp bayramlaşabilmemiz açısından da güzeldir.

4. Mescide yürüyerek, vakâr ve sekinetle gitmek. Efendimiz (s.a.s.) bayram namazlarına giderken acele etmez, ağır ağır, huzur ve sükunet haliyle hareket ederdi (İbn Mâce, Sünen, 1078).

5. Bayram namazı vaktinde başka namaz kılmamak. Bayram namazı için camiye gelindiğinde tahiyyetül mescid namazı kılınabilir. Fakat Efendimiz (s.a.s.) bayram sabahları yalnızca bayram namazı kılmıştır (Buhari, Sahîh, 964).

6. Namazdan sonra hemen çıkmak için acele etmemek. Efendimiz (s.a.s.) namazdan sonra acele etmez, bir müddet mescidin ortasında bekler, insanların durumlarına bakar ve onlarla bayramlaşırdı (Heysemi, Mecmeu'z zevâid, 2/ 209).

7. Bayram namazlarını musalla denilen geniş meydanlarda kılmak (Buhârî, Sahîh, 956). Günümüzde Arnavutluk gibi bazı Balkan ülkelerinde bu güzel sünnet uygulanıyorsa da ülkemizde çoğunlukla bayram namazları camilerde kılınmaktadır. Fakat memleketimizde bu imkanı bulamadığımız için bayram namazına giderken mahallenin en büyük camisi musalla niyetine tercih edilirse inşallah bu sünnet sevabının elde edilmesi umulur.

8. Sabah namazının ardından tekbir getirmek, camiye giderken yolda tekbiri yüksek sesle söylemek (Nasîrüddin el-Elbânî, Silsiletü ehâdîsi's sahiha, 171). Bayramlar Müslümanların sevinç ve neşeyle doldukları en coşkulu anlardır. Bu coşkunun bir tezahürü ve hamd etme şekli olarak da bayram sabahlarında tekbirler getirilerek yüce Mevlâ anılır, ona şükredilir, onun büyüklüğü yeniden hatırlanır. Zira bize ibadet yapabilme fırsatını veren de bayrama kavuşturan da O'dur.

İmkanlar dahilinde bu sünnetleri bire bir yapmak içimizdeki Resûlallah (s.a.s.) aşkını artıracaktır. Ne mutlu O'na her konuda uyana! O'na güzel ümmet olana!

Bayramınız mübarek olsun!


11 Mayıs 2021 Salı

Kuvvet Atmaktır

Siyonist İsrail güçlerinin dünden beri Filistin'de düzenlediği saldırılarda şimdiye kadar 9'u çocuk 20 kişi şehit oldu. 1948'den bu yana düzenlenen saldırılarda da tam 675 yerleşim yeri yok oldu. İsrail Müslümanlara bu hasarı büyük oranda son teknolojiyle geliştirdiği füzelerini "atmakla" verdi. Bunlara karşılık dün Mescid-i Aksâ'ya yönelik saldırıların artmasıyla Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'nın İsrail'e gönderdiği füzelerin çoğu ne üzücüdür ki İsrail'in demir kubbesi tarafından henüz yere düşmeden havada vurularak imha edildi.

Sözü tefsir, hadis ve fıkıh âlimi, aynı zamanda bir tarihçi olan İbn Cerîr et-Taberî’nin (ö. 310/923) rivayet türü tefsir eserlerinin en niteliklilerinden biri olarak şöhret bulmuş "Câmi'u’l-beyân fî tefsîri’l-Kur'ân" adlı eserinde “Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın." (Enfâl 8/ 60) ayetini tefsir ederken naklettiği bir rivayete getireceğim. Saîd b. Şurahbîl el-Kindî (r.a.) aracılığıyla yapılan söz konusu nakilde Efendimiz'in (s.a.s.) bu ayeti yorumlarken 3 defa "Dikkat edin, kuvvet atmaktır!" (Müslim, İmâre, 167) dediği aktarılıyor. Müfessirimiz ayrıca bu ifadeyi "atmak; kılıç, mızrak, kargı gibi şeyleri ya da düşmanla savaşmaya yardım eden, onları kızdırıp morallerini bozan her türlü savaş aletini atmaktır" şeklinde izah ediyor. (Taberî, Câmiu'l beyân, c. 14, s. 37). Yani pek tabiî bir şekilde kendi gününün şartları içerisinde bir açıklama yapıyor.

Bu hadisin elbette günümüze bakan yönü ve bize söylediği şeyler de var. Şöyle ki, düşmana karşı çağın en ileri teknolojileriyle donanmış silahlar hazırlamak zulmü en etkili biçimde engelleme yöntemidir. Efendimizin (s.a.s.) 1400 yıl önce işaret buyurduğu üzere bu da en iyi "atmakla", yani günümüz koşulları içinde düşündüğümüz zaman mermiyle, füzeyle, bombayla, silahlı insansız hava araçları vb. ile mümkündür. Dolayısıyla dünyadaki zulmün son bulması için hadisteki bu izahın gereği, silah ve savunma sanayiiyle meşgul olan her Müslümanın önünde bir ödev olarak duruyor. Bu ödev bir önce yapılmazsa attıklarımız daha çok demir kubbelere takılacak ve İslâm coğrafyasında akan kan deryalar dolduracak.

"Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğini ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şeyin karşılığı, zerrece haksızlığa uğratılmadan size tastamam ödenecektir." (Enfâl 8/ 60)




10 Mayıs 2021 Pazartesi

Dua Eden Mücahitler


Arapça bir kelime olan ve cehd kökünden türeyen cihâd kelimesi “bir işi başarmak için elden gelen bütün imkânları kullanmak, güç ve gayret harcamak" anlamlarını içermektedir. İslâmî literatürde ise bu kelime “İslâm’ı tebliğ uğrunda savaşmak, nefse ve dış düşmanlara karşı eldeki tüm gücü sarf etmek" manalarına gelmektedir (İbn Manzûr, Lisânü'l Arab, c. 3, s. 133).

Cihad edene mücâhid denir. Mücâhid bu ameliyle kendisini azaptan kurtaracak kârlı bir ticaret yapmış olur (Saff 61/ 10-11) ve kıyamette şefaat yetkisine sahip olur (İbn-i Mâce, Zühd, 37).

Öte yandan cihad sevabı yalnızca cephede savaşan gazilere verilmez. Aynı zamanda orada olmak, onlarla birlikte savaşmak isteyen, fakat fırsat bulamadığı için bir türlü cephede olamayan kişilerin bu niyetleri de onlara cihad sevabı kazandırır. Buna göre evinde otururken cephede çarpışan müminler için dua eden, maddi-manevi anlamda onları destekleyen herkes cihad eden bir mücahittir. Bunu hicretin 9. senesinde gerçekleşen Tebük seferinde Efendimiz'in (s.a.s.) savaşa katılmak isteyip de özürlerinden dolayı katılamayan müminler için söylediği şu sözden anlıyoruz:

“Medine’de (savaşa katılamayıp) bizden geride kalan öyle kimseler vardır ki, bir dağ yoluna, bir vâdiye girdiğimizde onlar da bizimle yürüyormuş gibi sevap kazanırlar. Çünkü onları birtakım mâzeretleri (bize katılmaktan) alıkoymuştur.” (Buhârî, Megâzî 81, Cihâd, 35)

Bu ümmet cephede çarpışacak mücahitlere ihtiyaç duyduğu gibi onları bulundukları yerlerden dualarıyla, yakarışlarıyla destekleyecek mücahitlere de muhtaçtır. Zira “Dua müminin silahıdır” (Hâkim, el-Müstedrek, 1/ 492) ve düşmana karşı diğer silahlar gibi bu silahı da iyi kullanmamız gerekmektedir. Öyleyse Mescid-i Aksâ direnişinin yoğunlaştığı şu günlerde gönüllerimizi oraya odaklayarak dua silahımızı elimize alalım ve cihad eden mücahitlerden olma fırsatını kaçırmayalım.

Sakın Gevşemeyin


1967. İsrail Filistin'i işgal ettiği bu tarihten beri Kudüs'ü ele geçirmek için çalışıyor. Şimdiye kadar onlar ciddiyetle çalıştı ve Allah gücü onlara verdi, zilleti bize. Bilmemiz gerekiyor ki yeniden gücün bize, zilletin onlara geçmesini istiyorsak vazifelerimizi kararlılıkla, gevşeklik göstermeden, uzun yıllar boyunca süren bir sabırla yerine getirmeliyiz.

Bu devran elbet dönecek. Karanlık son raddeye ulaşmadan aydınlık olmaz. Şimdi hiçbir işe yaramayan ellerimiz elbet bir gün yumruk olup zalimlerin başına bir balyoz gibi inecek. Onları yaka paça çıkaracağız kirlettikleri mukaddes topraklardan. Allah ilk kıblemiz, Hz. Ömer ve Selahaddin-i Eyyûbî yadigarı Aksâ'mıza bu zor günleri en hasarsız şekilde atlatabilmeyi nasip eylesin.

Uhud'da Müslümanlar sarsıldığı zaman Allah onlara "gevşemeyin" diye seslenmişti. Bizim de şimdi soğukkanlılığımızı koruyup gevşemeden, korkmadan, sabırsız olmadan, niyetimizi tazeleyip mesaimizi yeniden düzenleyerek uzun bir çalışma programı çıkarmamız gerekiyor. Bir yandan böyle çalışırken bir yandan da Allah bizi tekrar muzaffer kılıncaya dek yumruklarımızı sıkıp bekleyeceğiz.

"Gevşeklik göstermeyin. Üzülmeyin. Eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz." (Âl-i İmrân 3/ 139)

7 Mayıs 2021 Cuma

Erguvanlar Açarken



(Merhum Murat Karayigit hocamın, ağabeyimin pâk ruhuna)

Erguvanlar açarken ölür müymüş insan?
Ölüyormuş.
Hem de 40 yaşında.
Tam da konuşacak, anlatacak çağında.

İnsan ölürken açar mıymış erguvanlar?
Açıyormuş.
Acının ortasında.
Tam da susulacak, ağlanacak bir anda.

Erguvanlar açarken,
Ölüyormuş insan.
Ölüyormuş, Ramazan'da.
Tam affedilecek zamanda.

Kalbinden vurgun yiyormuş.
Şu gencecik, taptazecik çağında.



5 Mayıs 2021 Çarşamba

İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri (9 Farklı Ülkeden)

Size selâm getirdim. Hasret, sevinç, beklenti ve acı dolu, kan dolu selâmlar bunlar. Anne gözyaşlarına bulanmış, ağzı süt kokan çocukların hıçkırıklarını getirdim. Bosna'dan dikilen oruçları, Doğu Türkistan'dan bozdurulan oruçları, Japonya'dan her geçen gün İslâm'la tanışanları, Arnavutluk'tan meydanlara taşan bayram namazlarını, Mısır'dan kardeşliği, Gümülcine ve Kırcaali'den soydaşlığı, Almanya'dan ve Avustralya'dan vatan hasretini getirdim.

Ramazan'ın başından beri tamamlamaya çalıştığım "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"ni nihayet Bosna Hersek, Japonya, Gümülcine (Batı Trakya/ Yunanistan), Mısır, Doğu Türkistan, Almanya, Avustralya, Arnavutluk ve Kırcaali (Bulgaristan) olmak üzere 9 söyleşi yaparak tamamlayabilmek nasip oldu. Rabbimize hamd ü senâlar olsun.

Bosna Hersek, Arnavutluk, Gümülcine ve Kırcaali'deki dindaş ve soydaşlarımız hem hasret hem beklenti içinde selâm gönderdiler bizlere. Almanya ve Avustralya'dakiler de hakeza bu şekilde yolladılar selâmlarını. Mısır bir kardeş sıcaklığıyla ısmarladı selâmını. Japonya'nın selâmları İslam'la şereflenen Müslümanların sevinç ve heyecanıyla doluydu, Doğu Türkistan'ınkilerse acıyla...

"Ramazan" demenin bile yasak olduğu bir coğrafyadan bir çığlık getirdim size; kulakları patlatırcasına şiddetli ama yüreklerin, vicdanların duy(a)madığı bir çığlık bu. Tutulamayan oruçları getirdim, okunamayan ve unutturulmaya çalışılan sureleri, ayetleri. Bir peygamberin yasaklanan adını getirdim. Adı gönüllere kazınmış bir peygamberin, Fahr-i Kâinât Efendimiz'in (s.a.s.) güzel ismini unutturabileceklerini zanneden gafillerin kanlı ellerinden çekip alarak.

Efendimiz (s.a.s.) vefat etmeden evvel bizi kardeş kılarak birbirimize bağlamıştı. “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27) buyurmuştu üstelik. Onun yed-i beyzâsıyla (nurlu eliyle) bağlayıp birleştirdikleri bir daha birbirinden ayrılamaz, kopamaz, kopmamalı, kopmamalıydı.

Bu yoğun, bizi bize unutturan gündem karmaşasından bir nebze olsun kurtulup birbirimizi hatırlamak, vücudumuzdaki acıyan yerlerin bir an önce farkına varmak adına kardeşlerimizin sesini, soluğunu getirdim size. O nurlu elin ellerimize tutuşturup bize emanet ettiği kardeşlerimizin sesini.

Size ümmet coğrafyasından, her biri farklı renkte, farklı kokuda, mis gibi kokan, renk ve koku cümbüşüyle bizi adeta mest eden bir buket getirdim.

Allah bu ümmete acısın ve iki dünyada da yalnız iyilikler, güzellik versin.

Bilvesile bu söyleşilerin yapılıp tamamlanmasına verdikleri bilgilerle katkı sağlayan Bosna Travnik Müftüsü sn. Ahmed ADİLOVİÇ beye, Kırcaali Bölge Müftüsü sn. Basri İMAMEFENDİ beye, Gümülcine Müftü Yardımcısı sn. Fehim AHMET beye, Rize Müftü Yusuf Karaali Dini Yüksek İhtisas Eğitim Merkezi Kıraat Öğretmeni ve Tokyo Camii İmam-Hatibi sn. Muhammet Rıfat ÇINAR hocama, Vaiz ve Avustralya Sidney Camii İmamı sn. Yasin GÜNGÖR hocama, İstanbul Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı ve Almanya Gifhorn Selimiye Camii İmam-Hatibi sn. Hasan AL hocama, sn. Abdurrahman KAKARAŞ ve sn. Ermir BARDHİ ağabeylerime, Mısır Ezher Üniversitesi İslâm Şeriatı Fakültesi öğrencisi sn. Enes ATIŞ kardeşime teşekkür ederim.

Ayrıca Bosna’yla irtibat kurabilmemi sağlayan ve her zaman yardım ve desteklerini gördüğüm sn. Doç. Dr. Mustafa ŞENTÜRK hocama, söyleşiyi Müftü beye ulaştırıp tercüme eden Zehra GÖÇKÜN ADİLOVİÇ hanımefendiye şükranlarımı sunarım.

Söyleşiler Dünyabizim adlı sitede ayrıca yayımlanacak. Daha önce okumak isteyenler için:

İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri: Bosna Hersek

Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Avustralya ayağını Travnik Müftüsü Ahmed ADİLOVİÇ ile gerçekleştirdik. Bu vesilyele kendilerine söyleşi teklifimizi kabul ettikleri için teşekkür ederim. Ayrıca sn. Müftümüze ulaşabilmem adına gerekli bağlantıları kurabilmem konusunda bana yardımcı olan, her zaman, her konuda kendisinden destek ve yardım gördüğüm değerli Doç. Dr. Mustafa ŞENTÜRK hocama, söyleşinin Müftü beye iletilmesi ve tercümesini sağlayan sn. Zehra GÖKÇÜN ADİLOVİÇ hanımefendiye de şükranlarımı sunarım.

Özelde Bosna Hersek ve genelde de Balkan coğrafyası Osmanlı'dan bu yana Müslüman Türkler için hep farklı bir anlam taşımıştır. Bu coğrafya bizim kızıl elmamızdır ve ecdadımızın hatıralarıyla doludur. Bu hatıraları eserler bazında düşünebileceğimiz gibi halklar bazında da düşünebiliriz. Nitekim Bosna Krallığı'nın 1463'te Osmanlı tarafından yıkılmasıyla Bosna-Hersek 19. yüzyıl sonlarına dek Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Osmanlılar bu bölgeye İslam'ı getirdiler ve ülkenin sosyokültürel yapısını büyük oranda değiştirdiler. Bu yönüyle Bosna Hersek Müslümanları ecdadımızın canlı hatıralarıdır. İşte tüm bu nedenlerden dolayı Bosna'lı kardeşlerimizi Travnik Müftüsü Ahmed ADİLOVİÇ ile uzun uzun konuşma ihtiyacı duyduk. Ortaya çıkan malumatı istifadenize sunuyoruz.

(Diğer söyleşiler için lütfen tıklayınız: Bosna Hersek, Japonya, Gümülcine, Mısır, Doğu Türkistan, Almanya, Avustralya, Arnavutluk, Kırcaali)

1. Kıymetli Müftüm, bize kendinizi tanıtır mısınız lütfen?

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Adım Ahmed ADİLOVİÇ. 1964 yılında Orta Bosna Travnik şehrinde doğdum. Gazi Husrev Bey medresesini (İmam-Hatip) bitirim. O zamanlara Bosna’nın tek medresesi oydu. Buradan sonra Saraybosna İlahiyat Fakültesini bitirmek, ayrıca yüksek lisans ve doktoramı da bu fakültede, Tefsir üzerine tamamlamak nasip oldu. Bunun haricinde Alaca Camiinde imamlık ve Travnik’teki Elçi İbrahim Paşa Medresesinde Öğretmenlik ve Müdürlük yaptım. 2014 yılından bu yana da Travnik Müftülüğü görevini yürütüyorum.
Travnik Müftüsü Ahmed ADİLOVİÇ

2. Bize biraz Bosna'dan ve oradaki Müslümanların durumundan bahseder misiniz?

Bosnalı Müslümanların öncelikle inanç yönünden durumuna göz atacak olursak, Bosnalı Müslümanların durumu gayet iyi, burada serbestçe inançlarını yaşama imkanları var. Bu durum Bosnalı Müslümanlar için çok önemli. Çünkü Bosnalı Müslümanlar ve Bosna İslam Birliği bir önceki Komünist rejimde kısıtlamalarla yüz yüzeydi, her şey sınırlıydı. Ama 92-95 yıllarından sonraki savaşın ardından kurulan yeni Bosna Hersek devletinde dini yaşama özgürlüğü var, kısıtlı değiliz, istediğimiz gibi inancımızı yaşayabiliyoruz. Daha önceden yıkılan camilerimizin hepsi şu anda aktif ve yenileri de yapılmış durumda. Bir önceki rejimde yıkılan camilerin yerine yeni camilerin yapılması da yasaktı. Ama şu anda durum çok farklı. Bu yeni dönemde İslam birliği olarak yıkılan tüm binaların tekrar yapılmasını ve hatta bu binalara bitişik ek binaların dahi tamir edilmesini sağladık.

Bir de bu özgürlüklerin bir diğer göstergesi olarak daha önceleri sadece bir tane olan Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresenin (İmam-Hatip Lisesi) yanında eskiden aktif olan ya da yeni yapılan toplam yedi medresenin açılması, yine aynı şekilde ilahiyat fakültelerinin daha önceden sadece Saraybosna’da olmasına rağmen şimdi Zenica İlahiyat ve Bihaç İlahiyat fakülteleri ile sayılarının üçe ulaşmış olması da gösterilebilir. Aynı şekilde burada ilk ve orta öğretimde devlet okulları bünyesinde çocuklarımıza dini eğitimlerini verebiliyoruz. Yine medyada da bize düşen alanı devlet kanallarında ve özel kanallarda dini içerikli programlar yaparak doldurmaya çalışıyoruz.

Genele baktığımızda eski sisteme oranla durumumuz oldukça iyi ama siyasi alanda işler o kadar da güzel gitmiyor. “Neden” diyecek olursanız eğer; Bosna’nın özel bir bölgesi olan ‘Sırp Republika’sı kısmında, savaş ve soykırım sonrası Müslümanlar azınlıkta kaldılar. Bu sebeple şu anda orada kendi haklarını savunamıyor, iş bulamıyorlar. Öte yandan savaştan sonra tekrar geri dönen ya da dönmek isteyenlere bunca sene hala güvenli vatan ve temel yaşam imkanları sunulamıyor. Bu yönden söz konusu Müslümanların ihtiyaçları karşılanamıyor. Burada camiler tabiî ki var ve namazlar kılınıyor ama genel olarak, yönetim Boşnak Müslümanların sesinin duyulmasını engelliyor.

Bunun yanında Bosna genelinde politik güç odağı ya da parti olarak faaliyet gösteren ve Bosna devletinin aleyhine çalışan dış kaynaklı parti ve organizasyonlar da mevcut. Bosna’nın egemenliğine zarar vermeye ve Bosna’yı parçalamaya çalışan bu güç odakları bazen Avrupa birliğinden de destek alabilmekte. Son dönemlerde Bosna devletinin varlığına karşı yapılan bu saldırılar oldukça arttı. Bu arzunun gerçekleşip Bosna devletinin parçalanması ya da yıkılması Bosnalı Müslümanlarında sonunun gelmesi demek olur. Ama bunun olmayacağını umuyoruz, Allah’tan Bosna’yı ve Bosna’daki tüm iyi niyetli insanları korumasını diliyorum ve bize kardeş olan ülkelerin de desteğini umuyorum.

3. Salgınla birlikte Bosna’daki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın Öncesi ve sonrası Ramazan ve dini bayramlar nasıl geçiyor? Özellikle Ramazan'a mahsus ne gibi gelenekleriniz var?

Saraybosna (Sarajevo)
Salgın bizi şaşırttı. Buna bağlı olarak sadece genel aktivitelerde değil Bosna İslam Birliği’nde ve Müslümanlar arasındaki aktivitelerde de büyük değişiklikler oldu. Daha önce yaptığımız aktivitelerin çoğunu ancak çok kısıtlı ve sınırlı olarak yapabilir, hatta hiç yapamaz hale geldik. Şu durumda camideki ya da cami dışındaki dini aktivitelere çok az insan katılabilmekte. Ama inançlı insan umudunu yitirmez, yitiremez. Her yaşanan olay bir sebepledir, her yaşanan olayda bir hayır vardır. Kendimizi sorgulayıp; “Bizim eskiden inanca, ibadetlere ve Ramazan’a yaklaşımımız nasıldı?” diye sormanın zamanıdır şimdi.

Tabiî ki Ramazan en özel ay bizim için ve Bosnalı Müslümanalar hep büyük bir sabırsızlıkla bekliyorlar Ramazan’ı ve onun nimetlerini. Kovid-19 Salgını öncesinde Bosnalı Müslümanlar Ramazan ayı geldiğinde camilerde ve cami dışında çok fazla etkinlikler yapmaktaydı ama son iki Ramazan’da aktivitelimiz çok azaldı. Yine de Allah’a şükür, o kadar kötü değil durumlarımız. Mesela namaza ve diğer ibadetlere katılan insan sayısına sınırlama getirilmesine rağmen eğer maske takıyorsak, mesafeye dikkat edip kurallara uyuyorsak bu o kadar büyük problem olmuyor ve Müslümanlara bazı toleranslar tanınıyor.

Bir gurup inanan da hastalığın bulaşmasından korktuğu içinde aktivitelerden uzak kalıyor. Tehlike unsuru yüksek olan guruplardaki inanalar artık camiye daha az geliyorlar. 60 yaş üzeri, kronik hastalıkları olan insanlar vs. Teknik manada namazların camide kılınmasında bunun haricinde bir mâni yok. Sadece sıkıntımız teravih ve yatsı namazlarının şu andaki kapanma saatinden sonraya kalması. Bu yüzden camiye gelemeyenler ibadetlerini evlerinde yapıyorlar. Bir de mukabelelerimiz var, salgın öncesinde her camide vardı. Şimdi azalsa da bu kadim gelenek hala var Allah’a şükür!

Bosna’da Ramazan’daki Bedir savaşı, Mekke’nin fethi ve Kadir gecesi gibi özel günleri tazimle anıyoruz. Bu üç önemli gece Müslümanlar tarafından kutlanıp anılıyor. Şimdilerde insanlarımıza kolaylık olsun diye bu programlar online olarak yapılıyor ve sosyal medya hesaplarımızda yayınlanıyor. Bunu belki salgın sürecinin bize sunduğu bir imkân olarak düşünebiliriz. Bu sayede sohbetlerimiz, vaazlarımız ve hatta mukabelelerimiz sosyal medyaya ve televizyon kanallarına taşınmış oldu.

Meşhur Mostar köprüsü
Bosna’da Ramazan’ın son 10 gününde Kadir gecesini yakalayabilmek adına teheccüd namazlarımızı camide toplu olarak kılıyorduk. Maalesef şimdi sokağa çıkma yasağından dolayı bu güzel adete de devam edemiyoruz.

Ramazan’a dair geleneklerimizden de biraz bahsedecek olursak, Bosna’da Müslümanlar Ramazan’ı çok seviyor sabırsızlıkla bekliyorlar. Ramazan senenin en çok sevilen ayı. Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu Allah’ın bir emri olarak bu ayda oruç tutuyorlar. Bu ayı en güzel şekilde yaşayıp Allah’a en güzel şekilde yakınlaşmaya çalışıyorlar. Benim en çok sevdiğim şeylerden biri gençlerin camiye gelmesi ve oruç tutması ve dahi çocukların da aileleriyle camiye gelmeleri ve oruç tutmaları.

Bizde küçük çocukları hem oruca alıştırmak hem de bu güzel havayı solumalarını sağlamak için orucu dikiyorlar. Çocuklar öğlene kadar oruç tutuyor, öğlende bir şeyler yedikten sonra anneleri ellerine iplikle iğne alarak orucu dikiyorlar. Böylece bozulan oruçlarını anneleri dikmiş, yani tamir etmiş oluyorlar. Onlar da yeniden oruçlarına devam edip iftara kadar bu şekilde dayanabiliyorlar.

Bizim güzel adetlerimizden bir tanesi de toplu iftarlar. Salgından önce oldukça yaygın olan bu toplu iftarlara çok insanlar, konu-komşu çok çağrılıyordu. Hatta Kardeş ülke Türkiye’den gelenler de oluyordu. Gençlerin ayrı, bayanların ayrı iftarları olmaktaydı. Salgından sonra bu iftarlar sadece aile içi iftarlara dönüştüler. Yine Ramazan’larda televizyon ve radyolarda özel Ramazan programları hazırlanıyor. İslami konuların işlendiği, iftar ve sahur programlarında ilahiler, kasideler söylenip, Kur’an okunuyor. Sosyalizmle birlikte kaldırılan, ama bize eskilerden kaldığı için sosyalizm sonrası geçtiğimiz yıllarda yeniden ihyâ ettiğimiz başka bir adetimiz de Bosna’da İftar topu adetimizdir. Bir de “Ramazâniye” denen iftar pidemiz var. Bazı yerlerde “somun” ya da “pitice” diye de adlandırılıyor. İftar öncesi mis gibi kokuyor bu somunlar. İnsanlar fırınların önlerinde Ramazâniyesini almak için sıraya giriyorlar. Somun Ramazan dışında da pişirilmesine rağmen Ramazan haricinde aynı tadı bulamıyor aynı ilgiyi göremiyor. Sanki ona Ramazan’la birlikte bambaşka bir tat geliyor. Ramazan’a dair bir başka adetimiz de camilerimizin kandillerinin bu ay boyunca açık kalması. Camilerdeki bu özel ışıklandırmalar Ramazan dışında sadece özel gecelerde açılıyor. Ama Ramazan’da her gece iftarla yanmaya başlayarak sahura kadar açık vaziyette kalıyorlar. Bu da Ramazan gecelerinin manevî açıdan nur dolu olduğunu temsil ediyor. Tahminimce saydığım bu adetlerin ya aynıları yahut benzerleri Türkiye’de bulunuyor. Bu da halklarımızın pek çok ortak değere sahip olduğunu açıkça gösteriyor.

4. Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Size saygı duyuyorlar mı? Size nasıl davranıyorlar?

Müslümanların diğer dini gruplarla diyaloğu oldukça iyi. İş, komşuluk ilişkileri karşılıklı saygıya dayanıyor. Bir yandan da Müslüman, Katolik, Protestan ve Yahudilerin birlikte yürüttükleri farklı eğitim programları ve aktiviteler var burada. Bu aktiviteler Belediyeler seviyesinden devletin üst kademelerine kadar yayılmış ve çeşitlenmiş vaziyette. Fakat Müslümanlar Ramazan'da genellikle vakitlerini ibadet ve dualarla geçirdikleri için bu kapsamda düzenlenen etkinlikler Ramazan'da yavaşlıyor. Ramazan sonrasında ise, özellikle bayramlarda güzel adetlerimiz var. Bayramda Müslümanlar bütün komşularına bayram için hazırladıkları yemek ve tatlılardan ikram ederler. Mesela her evde baklava yapılır ve komşulara da dağıtılır. Aynı şekilde diğer dinlerden olanlar da onların özel günlerinde hazırladıkları şeylerden Müslümanlara ikram ederler. Örneğin paskalya bayramında dağıttıkları boyalı yumurtalar gibi. Gayrimüslimlerle ilişkilerimiz aşağı yukarı böyle. Aramızda yurttaşlık ve komşuluğa dayanan, saygı dolu bir ilişki var.

5. Bosna'daki Müslümanların dini hayatını hangi kurumlar düzenliyor ve vatandaşlara ne gibi hizmetler sunuyorlar? Müslümanlar ibadetlerini rahatça yapabiliyorlar mı?

Bosna’da din devletten ayrı, öncelikle onu belirtelim. Dini topluluklar ve kuruluşlar kendi aktivitelerini kendi organize ediyor ve devlete bağlı değil. Devletin destek olduğu küçük konular olsa da tüm dini kuruluşlar devletten bağımsız olarak çalışıyor. Müslümanların dini ihtiyaçlarına ise “Bosna Hersek İslam Birliği” cevap veriyor. Bosna Hersek İslam Birliği bu konuda Bosna Hersek’te sadece tek olan bir organizasyondur. Organizasyonun yönetiminde “Riyâset” var ve Riyasetin Başkanı ise “Reîsu’l ulemâ” sıfatını taşıyor. Söz konusu bu organizasyona bağlı olarak çalışan 8 müftülüğümüz var. Bu Müftülüklerin başında tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Müftülerimiz bulunmaktadır.

Bunların içerisinden bizim Müftülüğümüz olan Travnik Müftülüğü, Orta Bosna’da bulunmaktadır ve merkezi Travnik şehridir. Yetki alanı olarak 12 belediyeyi kapsamakta ve bu belediyelerdeki dini mekanların kullanımı, dini hayatın sürdürülmesi ile ilgilenmektedir.

Bosna’da Müftülüklerin bir alt birimi olarak “meclisler” çalışır. Meclisler, belediyeler seviyesinde organize olurlar ve onların başlarında da “Başimam” ve “Meclis Başkanı” bulunur. Çizmeye çalıştığım bu şemada en alttaki, birim ise cemaatlerdir. Cemaatler, camilere bağlı olarak o yörede camiye gelen ve cemaati oluşturan kişilerdir, halkımızdır. İslam Birliğinin devlet bütçesine dahil olmadığını daha önce söylemiştim. Buna ilaveten bir önceki sistemdeki vakıflar Müslümanların elinden alındığı için İslam Birliğinin maddi durumunun çok iyi olmadığını söylemeliyim. Bu sebeple ülkemizde dini faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütebilmesine katkı sağlamak amacıyla Müslümanların genelinin belirli bir aidat ödeme zorunlulukları vardır. Başka türlü İslam toplumunun hayatiyetini sürdürebilmesi maalesef mümkün olamayacaktır.

İşte bu sebepten ötürü Bosnalı Müslümanlar yasadıkları bölgeye göre bir cemaate dahildirler ve her nereye dahil iseler yıllık ya da aylık aidat öderler. Böylece camilerin ihtiyaçları, İmam ve Müezzinlerin ücretleri bu aidatlardan karşılanır. Bu sadece Bosna’da değil, Bosnalıların yaşadığı birçok yerde; Avrupa’da, Amerika’da ve Avustralya’da da böyledir. Yani Bosnalı Müslümanlar buna çok benzer şekilde bulundukları yerlerde organize olurlar.

İslam Birliği organizasyonu, Bosna’daki Müslümanların tüm dini hayatını organize etmekte. Şöyle ki, burada vatandaşlarımızın namazlarını düzgünce kılabilmeleri, bayramlardaki çeşitli etkinliklerini eksiksiz bir şekilde yapılabilmeleri, mektep, kreş ve diğer eğitim çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi bu birliğin ve kendisine bağlı meclislerin çalışmalarıyla mümkün olabiliyor. Bosna genelinde sekiz tane kreşimiz var. Medreseler ve tabiî ki ilahiyat fakülteleri, gençler için yapılan aktiviteler, aynı şekilde bayanlar için yapılan aktivitelerde var. Organizasyon içinde evlilik ve aile için özel bir büromuz da var ve bu büro ailenin korunması, güçlü kalması için çalışan bir büro. Ve dahi insani yardım için özel organize olan bir ekibimizde var. Eklemek istediğim bir diğer şey ise vakıf yönetimi. Daha önce bahsettiğim gibi komünizm döneminde vakıflar Müslümanların elinden alınmıştır. İslam Birliği ise yeni vakıflar oluşturulup inananların hizmetine geçirilmesi içinde elinden geleni yapmaktadır.

6. Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Diyebilirim ki, Müslümanların geneli hem Bosna’da hem de Türkiye’de mutlu olmalılar bence, çünkü doğru yoldalar. Eğer dünyanın genel durumuna bakacak olursak, neler, ne çeşit inançlar ve yanlış yollar olduğunu düşünecek olursak, bizim ne kadar doğru bir yol bulduğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Biz Allah’a çıkan yolu bulmuşuz. Allah’a şükredelim ki iman ve İslam nimetini bize vermiş. Ben bundan dolayı hepimizi İslam üzere yaşamaya çağırıyorum. İslam mükemmel bir yaşam sistemidir. İslam üzere yaşayan insan bu dünyada kaygılardan uzak ve mutmaindir. Hiç şüphe yok ki öbür dünyada da mutluluğu bulacaktır. Diğer insanlar da onun güzel değerlerini görerek ona saygı duyacak ve böylece Müslüman, toplumda hakkettiği yeri alacaktır.

Ben diğer bir yandan optimist olmamız gerektiğini düşünüyorum. Hayatın içinde birçok alanında zorluklar ve sınavlar yaşıyoruz, bunlar bazen bizi karamsarlığa itebiliyor, üzebiliyor ve dahi azmimizi kırabiliyor. Ama Müslümanlar Kur’an ve sünnetin ışığında optimist olmalı, güzel günlere, iyiliğin ve güzelliğin geleceğine daima inanmalıdır ve bunun için canla, başla çalışmalılar.

Ben sizden Bosnalı Müslümanlar için dua istiyorum ve bizim de Türkiyeli Müslümanlar için dua hep dua ettiğimizi bilmenizi istiyorum. Bu bize dinimizin öğrettiği güzel bir pratiktir. Peygamberimizin (s.a.s.) hadisinde bahsettiği gibi; “Müslüman duasında Müslüman kardeşlerini andıkça Allah hem onun için hem de güzel andığı herkes için güzel ecirler verir.” (Müslim, Zikir 86).

Allah’tan dileğim cümlemizin Ramazan’daki ibadetlerimizi kabul etesi ve bizi rahmetine yaklaştırmasıdır. Bizi birbirimize yakınlaştırmasıdır ve Ramazan’dan sonra daha iyi olabilemizdir. Dünyadaki tüm insanların durumunu Rabbim düzeltsin inşallah.

Son olarak bu söyleşi için size çok teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Allah’tan bizi güzel sebeplerle tekrar bir araya getirmesini temenni ediyorum.

Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtühû.

İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri: Tokyo (Japonya)

Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Japonya ayağını Rize Müftü Yusuf Karali Dini Yüksek İhtisas Merkezi Kıraat Bölümü Öğretmeni ve Tokyo Camii İmam-Hatibi sn. Muhammet ÇINAR hocamızla gerçekleştirdik. İhtisastayken kendisinden ders alma fırsatı bulduğum hocama yoğun çalışma temposuna rağmen bize vakit ayırdıkları için teşekkür ederim.

Japonya 10 bin kilometrelik mesafesiyle bize çok uzak ve biraz da yabancı bir coğrafya. Ancak orada bulunan ve sayıları yaklaşık 10 bine ulaşan Türk nüfusunun yanında Müslüman kardeşlerimizin varlığı, nikah merasimleri için farklı ülkelerden uçaklarla gelinecek kadar önemli olan ve dünya çapında 4 dilde hutbe okunan tek cami olma niteliğini taşıyan Tokyo Camii ve bünyesinde gerçekleştirilen ufuk açıcı hizmetler sebebiyle bu camiyi ve etrafında yaşayan Müslümanları tanımanızı istedim. Bir diğer yandan her ay 10-12 kadar Japon vatandaşının bu camiye gelerek Müslüman olmaları belki ileride Japonya Müslümanlarını daha da görünür hale getirecektir. Sözü daha fazla uzatmadan asıl sahibine, Muhammet Rıfat ÇINAR hocamıza bırakalım.

(Diğer söyleşiler için lütfen tıklayınız: Bosna Hersek, Japonya, Gümülcine, Mısır, Doğu Türkistan, Almanya, Avustralya, Arnavutluk, Kırcaali)

1. Hocam, dilerseniz söyleşimize sizden başlayalım. Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Tokyo C. İ. Hatibi M. Rıfat ÇINAR

Selâmunaleyküm. Kıymetli hocam, öncelikle böyle bir söyleşide bizleri de düşündüğünüz için teşekkür ediyorum. Ben Muhammet Rıfat ÇINAR. 1982 Samsun doğumluyum. Hafızlığımı ve ortaöğretimimi Samsun'da tamamladım. İlahiyat eğitimimi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden aldım. 2004 yılında Diyanet İşleri Başkanlığımız bünyesinde İmam-Hatip olarak göreve başladım. Akabinde farklı zaman ve yerlerde İmam-Hatip, Uzman İmam-Hatip ve Murakıp olarak görev yaptım. 18.04.2017'de Rize Müftü Yusuf Karali Dini Yüksek İhtisas Merkezine Kıraat Bölümü Öğretmeni olarak atandım. Buradayken 2019 yılında Başkanlığımızın takdirleriyle Tokyo Camiine İmam-Hatip olarak görevlendirildim. Hâl-i hazırda 2 yıldır bu görevi yürütmekteyim.

2. Bildiğimiz kadarıyla Tokyo Camii Japonya'da cami hüviyetini taşıyan tek ibadethane olarak göze çarpıyor. Böyle bir camide görev yapmak nasıl bir duygu? Ayrıca Japoncayı öğrenmeniz zor oldu mu?

Tokyo genelinde 18-20 civarı mescid var. Bu mescidler tabiî ki ufak tefek, evlerin köşelerinde vs. bulunan mekânlar. Ama büyük bir cami vasfında söylediğiniz gibi tek cami bizim camimiz olan Tokyo Camii burada. Bu açıdan burada İmamlık yapmak Türkiye'de İmamlık yapmaktan bazı noktalarda değişiklik arz ediyor. Bizim burada bağlı olduğumuz Sosyal İşler Müşavirliğimiz var. Başkanlığımız talimatlarını bize bu Müşavirlik üzerinden iletiyor. 
Meclis Başkanı Mustafa ŞENTOP'un ziyareti
Tokyo Camiinin Japonya'da tek cami olarak bulunması, Osmanlı mimarisi ile yapılmış olması, buranın İmamına diğer mescidlerde görev yapan İmamların ülkemizin dünyadaki konumu ve ecdadımızın şanlı tarihi sebebiyle bir abi, bir büyük gözüyle bakmaları burada görev yapmayı başka yerlerden biraz farklı kılıyor. İleride de anlatacağım üzere burada çok seviliyor ve sayılıyoruz. Bu hem halk nazarında hem de protokol açısından bu böyle. İnsanlar "cami" dendiğinde bizim camimizi biliyorlar.



Tokyo Camii

Diğer yandan İslam ülkelerinden gelen elçiler önce bizimle muhatap oluyorlar burada. Etraftaki vakıf/ dernek temsilcileri geldiğinde bizimle hakeza durum yine böyle. Yahut Büyükelçilikler bir resepsiyon düzenlediklerinde bir Büyükelçi oraya nasıl davet ediliyorsa Tokyo Camii İmam-Hatibi olarak ben de oralara davet ediliyorum ve ben de çeşitli ülkelerin düzenledikleri bu resepsiyonların her birine Başkanlığımız adına katılmaya gayret ediyorum. Yani Türkiye'deki İmamlıktan çok farklı buradaki İmamlık görevi.

Japonca öğrenmeye gelince bunun hem kolay hem de zor olan tarafları var. Kolay tarafı Japoncanın gramerinin Türkçeyle neredeyse aynı olması. Cümle kurulumu bizimkinin %95 aynısı. Yani "Ali okula gitti" derken biz bu cümleyi nasıl özne, tümleç, yüklem sıralamasıyla kuruyorsak onlar da aynı sıralamayı gözeterek kuruyorlar. Onun için Türkler Japonca konuşmayı ve anlamayı çok kolay öğreniyorlar. Fakat bu pratik konuşma için geçerli. Yazı diline geldiğimizde işler biraz değişiyor. Çünkü Japoncanın kendi içinde Hiragana, Katakana ve Kanji dedikleri 3 tane alfabesi var. Sizin daha çok gördüğünüz, ilk akla gelen Japon yazısı Kanji denen alfabe kullanılarak yazılan yazılardır genelde. Dolayısıyla bu alfabeyi öğrenmek, Japonca yapılan yayınları takip etmek biraz zor. Ben 300 kadar Kanji çalıştım fakat Japonca bir metni okuyup anlayabilmek için 1000 civarı Kanji çalışmam gerekiyor. Özetle ifade etmek gerekirse Japonlarla rahatlıkla konuşup anlaşabiliyorum fakat yazı dilini öğrenebilmem için biraz daha zamana ihtiyacım var.

3. Tokyo'da ne kadar Müslüman yaşıyor? Bu Müslümanlar ağırlıklı olarak hangi ülkelerden?


Bu soruya şöyle cevap verelim: Japonya genelinde ağırlıklı olarak 180 bin ile 200 bin civarında Müslüman nüfus yaşamakta. Yalnız bu tahmini bir sayı. Çünkü insanlar buraya geldiklerinde devletin sistemine kaydedilirken dinleri kaydedilmiyor. Yani insanlara din diye bir şey sorulmadığından dolayı bu yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkan bir sayı.

Bir cami gezisinden sonra
Tabiî ağırlıklı Müslüman nüfusu Tokyo'da. Buradaki Müslüman nüfusunun oranına baktığımız zaman Endonezya, Pakistan, Malezya başı çekiyor. Özellikle Endonezya ve Malezyalılar Japonya'da çok fazla. Bununla birlikte Türkler de Japonya genelinde 6 bin kadar bir nüfusa sahip. Bunların 4 bin kadarı Nagoya dediğimiz, buranın üçüncü büyük şehri olan şehirde ikamet etmekteler. Bin kadar Türk de Tokyo'da yaşamakta. Geri kalan bin kişilik nüfus da Japonya geneline dağılmış bulunmakta. Dünyanın birçok ülkesinden; Endonezya, Malezya, Pakistan, Bangladeş, Srilanka, Türkiye, diğer Türkî cumhuriyetler bizim soydaşlar vs. burada farklı birçok milletten Müslümanı görmeniz mümkün. Bütün bu milletleri İslam burada o geniş ve tek kubbesinin altında topluyor.

4. Salgınla birlikte Tokyo'daki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın öncesi/ sonrası Tokyo'da Ramazan ve bayramlar nasıl geçiyor?

Salgınla birlikte Tokyo'daki Müslümanların hayatlarında tabiî ki ibadetle alakalı diyelim, pek çok şey değişti. Salgın öncesinde bizim cemaatimiz Cuma namazlarında binin üzerindeydi. Bayram namazlarında cemaatin kalabalık oluşundan dolayı iki defa, üç defa namaz kıldığımız oluyordu ve 3 bin, 4 bin civarı cemaati camimizde ağırlıyorduk. Haliyle insanların hayatında salgınla beraber camiye istedikleri gibi gelme durumu ortadan kalktı. Şöyle ki ilk zamanlar insanları kura sistemine göre alıyorduk camiye, cemaat sayımızı da Cuma namazları için 100 gibi sınırlı bir sayıda tutuyorduk. Akabinde Japonya hükümetinin kuralları çerçevesinde kapasitenin yarısı kadar alınabileceği izni verilince sosyal mesafe, maske ve temizlik kurallarına riayet edilmesi şartıyla biz camimize şu anda 200-300 civarı cemaat alıyoruz. Yine avluda, alt ve üst katlarda da gelen cemaatimizi geri çevirmeden ibadetlerini yapmalarını sağlıyoruz. Özetlemek gerekirse ibadet ve insanların camiye gelebilmesi noktasında salgın öncesi ve sonrası diyebileceğimiz bir değişim yaşandı camimizde.
Tokyo Camii cemaati

Ramazan ve bayramlar hakkında da şunları söyleyebilirim: Salgın öncesinde her yerde olduğu gibi Tokyo'da da Ramazan ayrı bir önem kazanıyordu. Camimizde Müslim, gayrimüslim ayrımı yapılmaksızın hafta içi 400, hafta sonu 600 kadar misafire iftar veriliyordu. Bu da bize her kesimle tanışıp kaynaşabilme imkânı sunuyordu. Salgın sonrası tabiî olarak bu imkân ortadan kalktı. Geçen sene zaten teravihlerimizi ve bayram namazlarımızı salgın dolayısıyla kılamadık burada. Normalde teravihlerimizi hatim usulüyle kıldırıyorduk. Haliyle 2020 yılında bahsettiğim namazlar maalesef eda edilemedi. Ama 2021 yılında Ramazan ayını buradaki Müslüman kardeşlerimizle hamdolsun elimizden geldiğince dolu dolu yaşamaya çalışıyoruz. Her ne kadar yine iftar programları olmasa da camimiz açık, cemaatimiz geliyor, beş vakit namazını burada kılabiliyor. Yine teravih namazlarını hatim usulüyle, 20 rekât olarak kılabiliyoruz. Kadir gecesinde camimiz sabaha kadar açık oluyor. O gece teravih namazının ardından teheccüd namazı, tesbihât ve sahur programıyla sonlanıyor. Böylece Kadir gecesini en güzel şekilde ihyâ etmeye çalışıyoruz.

Şu anda OHAL ilan edildi ama büyük bir ihtimalle bayram namazlarımızı cemaatle kılabileceğiz diye düşünüyorum. Çünkü her ne kadar OHAL ilan edilse de kapalı mekânların yarıya kadar doldurulmasına Japon hükümeti izin veriyor.

İşte tüm bu anlattığım hususlar dairesinde Tokyo'da Ramazan'ı en güzel şekilde yaşamaya çalışıyoruz.

5. Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Saygı duyuyorlar mı, size nasıl davranıyorlar?

Gayrimüslimlerin İslamiyet'e ve Müslümanlara bakışı konusunda öncelikle şunu söylemeliyim ki burada İslamofobik bir durumla hiç karşılaşmadık. Çünkü insanların dine bakışı eşit mesafede. Yani bir Budizme, bir Şintoizme, Yahudiliğe ve Hristiyanlığa nasıl bakıyorlarsa İslamiyet'e de öyle bakıyorlar. Yani dinler arasında herhangi bir fark gözetilmiyor burada. Haliyle bu tüm dinlere eşit mesafede yaklaşan bu bakış açısı İslamofobik olayların önüne geçiyor.

Özellikle şunu ifade edeyim: Japonlar kendi dinleri olan Budizm ve Şintoizmin Rahiplerine duydukları saygıdan çok daha fazlasını bize karşı duyuyorlar. Çünkü bir Japon vatandaşının bir Rahiple, bir Budist din adamıyla konuşabilmesi gibi bir şey söz konusu olmuyor. Ama biz yaptığımız faaliyetlerde, namazlarımızdan sonra, sarığımızla, cübbemizle beraber Japonlarla muhatap oluyoruz. Onlarla iletişim kurmaya ve konuşmaya çalışıyoruz. Haliyle onlar bundan çok etkileniyorlar. Bizim onları muhatap kabul etmemiz çok hoşlarına gidiyor. Bu yüzden bize derin bir saygı duyuyorlar, iyi davranıyorlar ve bunu her şekilde belli ediyorlar. Ben bu bağlamda burada geçirdiğim iki yıllık zaman zarfında Japonların gerek İslamiyet'e gerekse de bize bakışı açısından hiç olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Geçmişte de yaşandığına dair bir şey duymadım.

6. Tokyo Camii olarak vatandaşlara yönelik ne gibi faaliyetleriniz oluyor? Yine Ramazan öncesi ve sonrası şeklinde bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Tokyo Camiinin faaliyetleri çok yoğun. Cuma namazları, vakit namazları gibi rutin hizmetlerimizi bir kenara koyduğumuzda Ramazan'da yaptığımız iftar programları, Ramazan'da ve Ramazan'dan sonra da devam eden seminerlerimiz, konferanslarımız, eğitim-öğretim faaliyetlerimiz, camimiz bünyesinde bir arada yürütülüyor. 4-6 yaş çocuklar, yetişkin çocuklar, kadınlar, erkekler bu eğitimlere katılıyor. Ayrıca hafızlık sınıfımız var ve burada hafızlarımızı da yetiştiriyoruz. Tokyo Camiinde geçen sene ilk defa bir hafız verdik. Bu Japonya geneli için de bir ilk oldu. Dolayısıyla eğitim faaliyetlerimiz bu şekilde tüm hızıyla sürüyor.
Eğitim faaliyetleri
Sosyal faaliyetler kapsamında da bizim burada Tokyo Camii Gençlik Kulübümüz var. Bu klüpte atölye, el sanatları dersleri gibi dersler oluyor ve böylece insanlarımız sosyalleşme fırsatı buluyor. Ayrıca belirtmeliyim ki bu faaliyetler Japon vatandaşların da ilgisini çekiyor ve çalışmalarımıza çok yoğun ilgi gösteriyorlar. Gerek sosyal faaliyetler gerekse eğitim faaliyetleri olsun her birini hem bu şekilde yüz yüze hem de online olarak gerçekleştiriyoruz. Özellikle bu sene geçmiş yıllarda olmayan bir mukabele programı çekiyoruz. Bu programda okunan ayetlerin mealleri Arapça ve Japonca olarak eş zamanlı bir şekilde ekrana yansıtılıyor. Bununla alakalı Japon vatandaşlarımızın ilk defa bu vesileyle Kur'an'ı işittikleri, Kur'an'dan çok etkilendikleri ve anlamını okuma fırsatı buldukları yönünde çok olumlu dönüşler alıyoruz. Bu da bizi mutlu ediyor. Yine Başkanlığımızın "yurt dışında sıkça sorulan dini sorular" şeklinde hazırladığı formatı biz Japonya'ya uyarlayarak "Japonya'da sıkça sorulan dini sorular" şekline büründürdük ve Ramazan ayında her gün bir video olmak üzere bu formatı hazırlayıp camimizin sosyal medya hesaplarında paylaşıyoruz. Yine öğrencilerimize yönelik olarak Amme cüzünü tamamen talim-tecvid üzere okuyor ve onlarla paylaşıyoruz. Böylece surelerin doğru okunuşunu öğrenmiş oluyorlar.

Bizim camimizde Cuma hutbeleri dört farklı dilde okunuyor. Çünkü camimiz başta da belirttiğim gibi farklı milletlerden, farklı renklerden, farklı dillere sahip pek çok Müslümanı kubbesinin altında aynı anda topluyor. Bunu da öncelikle İslam'ın ve Müslümanların dili olması, camimize Arap elçiliklerinden çok fazla cemaat gelmesi sebebiyle Arapça, akabinde burada bulunmamız hasebiyle Japonya'nın dili olan Japonca, ardından kendi dilimiz olan Türkçe ve en sonunda genele hitap etmesi için de İngilizce olarak dört dilde okumaya çalışıyoruz. Bu uygulamanın dünya çapında tek olan bir uygulama olduğunu söylüyor gelen misafirlerimiz. Hutbelerimizi dört farklı dilde okusak da uzun tutmuyoruz. Önce bir ayet okuyoruz, arından bir hadisle devam ediyor ve en son olarak mesajımızı veriyoruz. Hutbemizi bu şekilde 10 dakika gibi kısa bir sürede okumuş oluyoruz.

Tokyo Camiinin yayın faaliyetleri de yoğun bir şekilde devam ediyor. Bu kapsamda Kur'an'ı Kerim'in Japonca mealini ve çocuklara yönelik çeşitli kitapları yayımlıyoruz. Bu şekilde sosyal ve kültürel faaliyetlerimizi 12 ay boyunca aralıksız olarak sürdürüyoruz.

Burada camimize ait bir de helal marketimiz var ki özellikle Ramazan'da Müslim, gayrimüslim tüm vatandaşlarımız bu marketimize büyük bir ilgi gösteriyor. Bu ilgi de ürünlerimizde helal hassasiyetine dikkat edilmesi ve Türk ürünleri olmasından kaynaklanıyor.

Camimizde nikah ve şehadet merasimleri de oluyor. Her ay 10-12 tane Japon kardeşimiz camimize gelerek Müslüman olmak istediklerini ikrar ediyorlar ve biz de buna bağlı olarak kendileri için ihtidâ merasimleri düzenliyoruz. Kendilerine bu esnada İslam'ı özet olarak anlatıyor ve Başkanlığımızın Japoncaya çevrilmiş yayınlarından hediye ediyoruz.

Nikah merasimleri camimiz için oldukça önemli. Şöyle ki, dünyanın pek çok yerinden sırf nikahımız Tokyo Camiinde kıyılsın diye kalkıp gelen kardeşlerimiz var. Mesela Endonezya'dan uçak kaldırıp Tokyo'ya gelerek nikahlarını burada kıydıran ve sonra geri dönen çok insan oluyor. Cenaze hizmetlerimizi de herkese eşit seviyede yaklaşarak, lâyık-ı veçhile yürütmeye çalışıyoruz. Salgın öncesi Cuma namazlarından sonra Türk usulü Cuma aşı ve çay ikramı yapıyorduk cemaatimize. Fakat maalesef şu anda buna ara vermiş durumdayız.

Nikah merasimi
Tüm bunlara ek olarak cumartesi, pazar ve resmi tatillerde Tokyo Camiine ziyaret turları oluyor. Bu turlar Japon rehberimiz Abdülkerim beyin rehberliğinde saat 14:30'da başlıyor ve bir saat sürüyor. Bu süre zarfında caminin tarihi, İslam medeniyet ve kültürü, Türk tarihi gibi konularda ziyaretçilere bilgiler veriliyor. Tur ikindi namazıyla birlikte son buluyor. Ziyaretçilerimiz böylece hem İslam hakkında bilgi edinmiş oluyor hem de ikindi ezanını dinleyip namaz kılan Müslümanları izleme fırsatını yakalıyorlar. Namaz sonrasında benim okuduğum aşr-ı şerifi dinliyorlar, bana sorular soruluyorlar, onlarla Japonca konuşuyorum. Bu şekilde kendileriyle de tanışmış oluyoruz.

Başkanlığımızın zekât, fitre ve kurban faaliyetlerine de camimiz olarak gerekli desteği sunuyoruz.

7. Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Türkiye'deki kardeşlerimizin selamlarını aldık, kabul ettik. Cenâb-ı Allah razı olsun. Ben de sizlerin vesilesiyle gerek Türkiye'deki kardeşlerimize, gerek dünyanın bir çok yerinde bizleri sosyal medya aracılığıyla takip eden bütün kardeşlerimize hayırlı Ramazan'lar diliyorum.

Şimdiden hepsinin Ramazan bayramını tebrik ediyorum. Allahu teâlâ bu salgın sürecinden bir an önce en güzel şekilde kurtulabilmeyi, sağ salim atlatabilmeyi cümlemize nasip eylesin diye dua ediyorum. Bütün kardeşlerimize dünyanın bir ucundan, tam 10 bin kilometre uzaktan selam ve hürmetlerimi sunuyorum.

İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri: Gümülcine (Batı Trakya/ Yunanistan)

Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Gümülcine (Batı Trakya/ Yunanistan) ayağını Gümülcine Seçilmiş Müftülüğü Müftü Yardımcısı sn. Fehim AHMET hocamızla gerçekleştirdik. Esasen bu söyleşiyi "Gümülcine'de Ramazan" şeklinde tek bir söyleşi olarak yapacaktık fakat kıymetli  Fehim AHMET hocamıza soruları göndermemin ardından "neden bunu ulaşabildiğim başka ülkeler için de yapmayayım?" sorusu düştü aklıma. Bunun üzerine 8 ülkeyle daha söyleşi yapmaya ve bu serinin adını da "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri" koymaya karar verdim. Bu açıdan Gümülcine oldukça bereketli oldu.

Gümülcine ve konumlandığı Batı Trakya dediğimiz bölge soydaş ve dindaşlarımızın azınlık olarak bulundukları ve İslam'ı yaşadıkları kritik bir bölge. Kritik olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi orada bulunan Müslümanların varlıklarıyla Osmanlı yadigarı pek çok eseri korumaları ve yok olmalarını önlemeleri olarak ifade edilebilir. Bölgedeki kardeşlerimizi Fehim AHMET hocamızdan sorduk.

(Diğer söyleşiler için lütfen tıklayınız: Bosna Hersek, Japonya, Gümülcine, Mısır, Doğu Türkistan, Almanya, Avustralya, Arnavutluk, Kırcaali)

1. Hocam bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1966 yılında Gümülcine’de doğdum. İlkokulu Gümülcine Mastanlı İlkokulunda tamamladıktan sonra bir yıl Gümülcine Medrese-i Hayriye’sinde okudum. 1980 yılında eğitimime Edirne İmam Hatip Lisesinde devam ettim. 1987 yılında buradan mezun oldum ve aynı yıl Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandım. 1992 yılında İlahiyat Fakültesinden mezun oldum ve Batı Trakya’ya döndüm.

Gümülcine Müftü Yarımcısı Fehim AHMET
Lise ve Fakülte yıllarımda okul bültenlerinde ve yerel gazetede yazılarım yayımlandı. 1992 yılında Gümülcine’de amatörce yayına başlayan Radyo City’de “İftar Saati” programıyla radyo programcılığına başladım. Arkadaşlarımla birlikte “Din ve Toplum”, “Çocuklarla Başbaşa”, “Çocuklar Yarışıyor”, “Kültür ve İnsan”, “Hedef 12” gibi Ramazan ve kandil geceleriyle ilgili özel programlarla Batı Trakya’da radyo programcılığımız devam etti.

Batı Trakya’da ve yurt dışında düzenlenen birçok panel, sempozyum ve toplantılarda görev aldım. Batı Trakya’da yayınlanan “Hakka Davet”, “Mihenk” dergileri ile haftalık yayımlanan “Gündem” gazetesinde dini ve toplumsal konularda çok sayıda yazılarım yayımlandı. 2006 yılında “Batı Trakya Türk Azınlığı Yüksek Kurulu, Yürütme Komitesi, Danışma Kurulu Belgeleri” isimli kitabımı hazırladım ve oda böylelikle yayımlanmış oldu.

2007 yılından bu yana Gümülcine Seçilmiş Müftülüğünde Kur’an Kurslarından sorumlu Müftü Yardımcısı olarak görev yapmaktayım.

2. Bize Gümülcine'yi tarihsel ve toplumsal açıdan tanıtabilir misiniz? Kimler ne zamandan beri yaşarlar Gümülcine'de?

Batı Trakya bugün Yunanistan sınırları içinde yer alan, kuzeyde Bulgaristan, doğuda Türkiye, güneyde ege denizi ile çevrili, diğer bir ifadeyle Meriç ve Karasu nehirleri arasında kalan bölgenin ismidir. 1923 Lozan Antlaşması ile hukuki statüsü belirlenen ve mübadele dışı kabul edilen Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, Balkanların Osmanlı Devleti tarafından fethiyle birlikte bölgeye yerleştirilen ve tarih içinde çeşitli göçlerle; Anadolu’dan, Bulgaristan’dan gelenlerle oluşmuş bir topluluktur.

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, Batı Trakya’nın üç ili olan Dedeağaç (Aleksandropoli), Gümülcine (Komotini) ve İskeçe (Ksanthi) şehirlerinde yaşamaktadır. Türklerin büyük bir çoğunluğunun yaşadığı şehir olan Gümülcine, Batı Trakya’nın merkezi sayılır ve azınlıkla ilgili kurum ve kuruluşların merkezleri de burada yer alır. Genel itibariyle halkın geçim kaynağı tarımdır. Bunun yanında bölgede küçük ölçekli işletmeler bulunmaktadır ve bu işletmeler üzerinden ticari faaliyetler de yapılmaktadır.

3. Salgınla birlikte Gümülcine'deki Müslümanların hayatında neler değişti?

2020 yılının başlarından itibaren bütün dünyayı etkisi altına alan salgın, ulaştığı her toplumu etkilediği gibi Batı Trakya’da yaşayan Müslümanları da etkiledi. Öncelikle ülkelerin aldığı kararlar insanların gerek sosyal gerekse dini hayatlarını da bir şekilde yönlendirdi. İş hayatlarındaki çeşitli kısıtlamalar, sosyal hayattaki iletişim ve etkileşimdeki sınırlamalar, dini hayattaki mabetlerde alışkın olmadığımız durumlar yaşamamıza neden oldu.

Dini ve kültürel değerlerimizden hayatımıza yansıyan; birbirimize karşı saygı, sevgi, hürmet, ziyaret, sıla-i rahim gibi birbirimize temas ederek ifa ettiğimiz değerler, hayatımızdan ne yazık ki birer birer uzaklaşmaya başladı. Her alanda olduğu gibi özellikle bizlere has olan bu duygu ve davranışlarımız da uzaktan yaşanılır oldu. Fiziki mesafe oluşturulma önlemi, ne yazık ki sosyal hayatımızdaki ilişkilerde de mesafeler oluşmasına vesile oldu ve olmaya da devam edecek gibi görünüyor.

4. Salgın öncesi ve sonrası Gümülcine'de Ramazan nasıl geçiyor? Halkın Ramazan'a özel adetleri var mı?

Salgın öncesi Ramazan’la salgın sonrası Ramazan’ları herhalde hepimiz “Nerede o eski Ramazan’lar?” diyen büyüklerimiz gibi hatırlayacağız. Anadolu’nun güzel insanlarının Ramazan ayına has gelenekleri, âdetleri burada da birebir yaşatılıyor. Sonuçta bizler aynı kaynaktan beslenen ve hayatımıza Anadolu irfanıyla yerleşmiş gelenekleri yaşatan milletleriz.

Üç ayların başlamasıyla birlikte Ramazan’a ayına hazırlıkların başlandığı, kandil geceleriyle Ramazan’a ulaşma ve kavuşma heyecanının canlı ve diri olduğu, Ramazan’a ulaşmakla birlikte dini ve sosyal hayatın farklılaştığı Ramazan’lar yaşardık eskiden. Ramazan ayı; orucuyla, sahuruyla, iftarıyla, coşkulu teravihiyle, zekât, sadaka ve yardımlaşmasıyla, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ramazan ayı için gönderilen vaiz hocalarımız onuruna düzenlenen büyük katılımlı köy iftarları ve aileler arası iftar sofralarıyla Batı Trakya’da yaşayan Müslümanların hayatında farklı bir yer alırdı.
Eski Camii

Müslüman bir ülkede bunlar sıradan yaşanan bir Ramazan günlüğü olabilir ancak bizim gibi inancı ve kültürü farklı bir ülkede azınlık olarak yaşayanlar için büyük anlam ifade etmektedir. Bizi ayakta tutan temel dinamiklerimizdir sahip olduğumuz inancımız ve konuştuğumuz anadilimiz olan Türkçe. Halkımızın gelenek, görenek ve âdetleri de bu temel dinamiklerimizden kaynaklanmakta ve beslenmektedir.

5. Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Saygı duyuyorlar mı, size nasıl davranıyorlar?

Her toplumda olduğu gibi insanlarla ilişkilerde farklılıklar olur. Komşuluk ilişkilerimizin iyi olduğu Hristiyanlar olduğu gibi, mesafeli, bize farklı gözle bakan gayrimüslimler de var. Farklı inanç ve kültüre sahip olan insanların birlikte yaşadıkları bir toplumda; özellikle günümüzde ülke yöneticilerinin politik bakış açıları, Türk-Yunan ilişkileri, dünyada son yıllarda daha da azgınlaşan İslamofobik anlayış ve söylemlerin de bu ilişkilerde belirleyici bir rolü olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Bu bağlamda genel itibariyle Hristiyan hemşehrilerimiz, Ramazan ve diğer dini törenlerimize karşı (sünnet, düğün mevlitleri, iftar sofraları gibi) saygılı davranmakta, davetlere de icabet etmektedirler.

6. Ramazan’ı bitirip bayrama gelecek olursak bayramı nasıl geçiriyorsunuz? Bayrama özel gelenekleriniz var mı?

Bayram hazırları birkaç gün öncesinden temizlikle başlar. Arefe günü komşuların birbirlerine ikramları ile, karşılıklı hediyeleşmelerle devam eder. Eskiden arefe günü bizim “çörek” diye ifade ettiğimiz hamurdan açma ve yağda kızartılan ikramlar yapılırdı. Çocukluğumuzda arefe günleri, Müslümanların yaşadığı mahallelerde çörek kokusunu doyasıya hissettiğimizi hatırlarım. Maalesef bugün modern hayatın ve tüketim alışkanlıklarımızın dayattığı durumlar insanlarımızı hazıra ve kolaya yöneltmiştir. Mutfakta kullanılabilecek birçok gıda ürünü halen dağıtılmaya, ikram edilmeye devam ediliyor olsa da tesellimiz paylaşma ve infak kültürünün kendi geleneklerimizin öz malzemeleriyle yaşamaya devam etmesidir.

Bayramlaşma, bayram namazının eda edilmesiyle birlikte (bazı yerlerde arefe günü) şehir ve köy mezarlıklarının ziyaret edilmesiyle başlar; büyüklerin, akraba ve dostların birbirleriyle bayramlaşmaları şeklinde devam eder. Bu ziyaretlerde misafirlere tatlı (baklava, saraylı, kahve, meyve suyu) ikram edilir. Çocuklar mahalle ve köylerinde haneleri gezerek “bayram harçlığı” toplarlar. Azınlık mensuplarının kurduğu sivil toplum kuruluşlarında bayramlaşma törenleri düzenlenir. Bayrama has birlik ve beraberlik, kardeşlik ve dayanışma ruhu yeniden hayatımıza girer. Ancak bu güzelliklerin bir kısmını özellikle birçok insanın bir araya gelmelerine neden olacak olan etkinlikleri ne yazık ki bu salgın sürecinde yapmakta güçlük çekiyoruz.

7. Gümülcine müftülüğü olarak vatandaşlara yönelik ne gibi faaliyetleriniz oluyor? Yine Ramazan öncesi ve sonrası şeklinde bir değerlendirme yapabilir misiniz? Ayrıca kaç cami ve din eğitimi veren kurum var Gümülcine'de? Bu vesileyle kurumsal açıdan Gümülcine Müftülüğünü tanıtabilir misiniz?

Gümülcine Seçilmiş Müftülüğü olarak halkımıza yönelik vaaz ve irşat hizmetlerimizin yanında Kur’an Kurslarımızın faaliyetleri, cami tamir ve inşaatlarına yaptığımız katkılar, fakirlere sunduğumuz yardımlar, imkânı kısıtlı olan öğrencilere verdiğimiz burslar var. Bu ve benzeri etkinliklerle hizmetlerimizi sürdürüyoruz.
Yeni Camii ve Saat Kulesi

Vaaz ve İrşat görevini, Türkiye ve Arap ülkelerinde okuyup ilahiyat fakültelerinden mezun olan erkek ve kadın hocalarımız yerine getirmektedirler. Buna ek olarak Müftülüğümüze bağlı, yüce dinimiz İslâm’ı doğru bir şekilde anlamamız için olanak sağlayan Kur’an Kurslarımız mevcuttur. 105 Okulöncesi kursumuzla ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerimize, 40 kursumuzla da yetişkin hanımlara hizmet sunmaya çalışıyoruz. Kurslarımız okulların eğitime devam ettiği dönemde (Eylül-Haziran) hizmet vermektedirler. Müfredatımızda Kur’an-ı Kerim dersimizin yanında itikat, ibadet, ahlâk ve siyer derslerimiz de vardır. Kur’an Kurslarımız arasında rutin olarak “Kur’an-ı Kerim’i Yüzünden Güzel Okuma Yarışması” ve “Temel Dini Bilgiler Yarışması” düzenlenmektedir. Gerek öğrencilerimizin gerekse öğreticilerimizin bu alanlarda doğru bilgilendirilmesi için eğitimin çeşitli yöntemlerinden yararlanmaktayız. Kur’an Kurslarımızda ders olarak okuttuğumuz elifba ve diğer kitaplarımızı kendimiz hazırlamakta ve basmaktayız. Bunların yanı sıra Cuma vaazları, Cuma hutbeleri, Ramazan ayı özel programları, sohbetler, seminerler, kandil özel programları, köy mevlitleri, mahyalar, hanımlara yönelik aşura programları, radyo ve sosyal medya programları gibi hizmet alanlarıyla halkımızın İslâmi duyarlılığına katkı sağlamaya gayret ediyoruz. Tabiî bu salgın sürecinde faaliyetlerimizin bir kısmını, özellikle de Kur’an Kurslarımızı uzaktan eğitimle, vaaz ve sohbetlerimizi sosyal medya hesaplarımız aracılığıyla sürdürmekteyiz.

Yunanistan genelinde Osmanlı’dan kalan yüzlerce cami ve tarihi eser bulunmaktadır. Ancak bunların Batı Trakya dışında kalanları ibadete kapalıdır. Ya satılmıştır ya da yapılış amacına, ruhuna uygun olmayan bir amaca yönelik olarak kullanılmaktadır. Batı Trakya’nın dışında sadece Rodos ve Kos adalarında birer cami ibadete açıktır. Batı Trakya’da (Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe) 325 cami ve mescit şu anda ibadete açıktır. Gümülcine merkezde 21 cami ve mescit ibadete açıktır. Yeni Cami, Eski Cami ve Tabakhane Camii Osmanlıdan kalan ve ibadete açık olan büyük camilerimizdendir.

Lozan Antlaşması gereği Batı Trakya’da Türkçe ve Yunanca dilinde eğitim yapan azınlık okullarımız vardır. Gümülcine bölgesinde 120 civarında ilkokul bulunmaktadır. Celal Bayar Ortaokul ve Lisesiyle Medrese-i Hayriye Ortaokul ve Lisesi bu statüde, Türkçe ve Yunanca dilinde eğitim yapan, azınlık çocuklarının eğitim aldığı okullarımızdır.

8. Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Hepsi bu söyleşiyi heyecanla beklediklerini ifade ettiler. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Türkiye bizim için Anavatan’dır. Kardeşlerimizin selamı başımız gözümüz üstüne. Allah razı olsun. Anavatanımız ve kardeşlerimiz için duacıyız. Kardeşlerimiz de bizleri dualarında hatırlasınlar istiyoruz. Bizi hatırlayıp bu söyleşide konuk ettiğiniz için hassaten sizlere teşekkür ediyorum. Rabbim çalışmalarınızda muvaffakiyetler ihsan eylesin. Türkiye, Balkanlar ve gönül coğrafyamızdaki tüm kardeşlerime selam ve muhabbetlerimi sunuyorum. Bayramımız şimdiden mübarek olsun.