Size selâm getirdim. Hasret, sevinç, beklenti ve acı dolu, kan dolu selâmlar bunlar. Anne gözyaşlarına bulanmış, ağzı süt kokan çocukların hıçkırıklarını getirdim. Bosna'dan dikilen oruçları, Doğu Türkistan'dan bozdurulan oruçları, Japonya'dan her geçen gün İslâm'la tanışanları, Arnavutluk'tan meydanlara taşan bayram namazlarını, Mısır'dan kardeşliği, Gümülcine ve Kırcaali'den soydaşlığı, Almanya'dan ve Avustralya'dan vatan hasretini getirdim.
Ramazan'ın başından beri tamamlamaya çalıştığım "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"ni nihayet Bosna Hersek, Japonya, Gümülcine (Batı Trakya/ Yunanistan), Mısır, Doğu Türkistan, Almanya, Avustralya, Arnavutluk ve Kırcaali (Bulgaristan) olmak üzere 9 söyleşi yaparak tamamlayabilmek nasip oldu. Rabbimize hamd ü senâlar olsun.
Bosna Hersek, Arnavutluk, Gümülcine ve Kırcaali'deki dindaş ve soydaşlarımız hem hasret hem beklenti içinde selâm gönderdiler bizlere. Almanya ve Avustralya'dakiler de hakeza bu şekilde yolladılar selâmlarını. Mısır bir kardeş sıcaklığıyla ısmarladı selâmını. Japonya'nın selâmları İslam'la şereflenen Müslümanların sevinç ve heyecanıyla doluydu, Doğu Türkistan'ınkilerse acıyla...
"Ramazan" demenin bile yasak olduğu bir coğrafyadan bir çığlık getirdim size; kulakları patlatırcasına şiddetli ama yüreklerin, vicdanların duy(a)madığı bir çığlık bu. Tutulamayan oruçları getirdim, okunamayan ve unutturulmaya çalışılan sureleri, ayetleri. Bir peygamberin yasaklanan adını getirdim. Adı gönüllere kazınmış bir peygamberin, Fahr-i Kâinât Efendimiz'in (s.a.s.) güzel ismini unutturabileceklerini zanneden gafillerin kanlı ellerinden çekip alarak.
Efendimiz (s.a.s.) vefat etmeden evvel bizi kardeş kılarak birbirimize bağlamıştı. “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27) buyurmuştu üstelik. Onun yed-i beyzâsıyla (nurlu eliyle) bağlayıp birleştirdikleri bir daha birbirinden ayrılamaz, kopamaz, kopmamalı, kopmamalıydı.
Bu yoğun, bizi bize unutturan gündem karmaşasından bir nebze olsun kurtulup birbirimizi hatırlamak, vücudumuzdaki acıyan yerlerin bir an önce farkına varmak adına kardeşlerimizin sesini, soluğunu getirdim size. O nurlu elin ellerimize tutuşturup bize emanet ettiği kardeşlerimizin sesini.
Size ümmet coğrafyasından, her biri farklı renkte, farklı kokuda, mis gibi kokan, renk ve koku cümbüşüyle bizi adeta mest eden bir buket getirdim.
Allah bu ümmete acısın ve iki dünyada da yalnız iyilikler, güzellik versin.
Bilvesile bu söyleşilerin yapılıp tamamlanmasına verdikleri bilgilerle katkı sağlayan Bosna Travnik Müftüsü sn. Ahmed ADİLOVİÇ beye, Kırcaali Bölge Müftüsü sn. Basri İMAMEFENDİ beye, Gümülcine Müftü Yardımcısı sn. Fehim AHMET beye, Rize Müftü Yusuf Karaali Dini Yüksek İhtisas Eğitim Merkezi Kıraat Öğretmeni ve Tokyo Camii İmam-Hatibi sn. Muhammet Rıfat ÇINAR hocama, Vaiz ve Avustralya Sidney Camii İmamı sn. Yasin GÜNGÖR hocama, İstanbul Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı ve Almanya Gifhorn Selimiye Camii İmam-Hatibi sn. Hasan AL hocama, sn. Abdurrahman KAKARAŞ ve sn. Ermir BARDHİ ağabeylerime, Mısır Ezher Üniversitesi İslâm Şeriatı Fakültesi öğrencisi sn. Enes ATIŞ kardeşime teşekkür ederim.
Ayrıca Bosna’yla irtibat kurabilmemi sağlayan ve her zaman yardım ve desteklerini gördüğüm sn. Doç. Dr. Mustafa ŞENTÜRK hocama, söyleşiyi Müftü beye ulaştırıp tercüme eden Zehra GÖÇKÜN ADİLOVİÇ hanımefendiye şükranlarımı sunarım.
Söyleşiler Dünyabizim adlı sitede ayrıca yayımlanacak. Daha önce okumak isteyenler için:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder