29 Kasım 2021 Pazartesi

Resûlullâh'ın Sevgilisi


Üsâme b. Zeyd'in (r.a.) lakabı "Hıbbu Resûlillâh" imiş. Yani Resûlullâh'ın (s.a.s.) sevgilisi. Hz. Peygamber onu ve Hz. Hasan'ı kucağına alır, "Allah'ım ben bunları seviyorum, sen de sev." dermiş. Efendimiz (s.a.s.) bir keresinde de "Allah ve Resûlünü seven, Üsâme'yi sevsin!” buyurmuşlar.

İşte bu denli bir muhabbet.

Hz. Peygamber onu henüz 18 yaşındayken bir seriyyeye komutan tayin ediyor, fakat ömrü ordunun çıkışını görmeye yetmiyor. Hazırlanan ordu Hz. Ebubekir döneminde sefere çıkıyor ve zaferle dönüyor. Bu yüzden Hz. Ömer Üsâme (r.a.) ile her karşılaştığında ona şöyle dermiş:

"Selâm sana ey emir! Resûlullâh (s.a.s.) vefat ettiğinde sen bizim emirimizdin."

O yaştaki bir gence ne de güzel bir hitap.

Selâm size ey ümmetin en pâk neferleri!
Selâm bahçemizin en nadide çiçekleri!

28 Kasım 2021 Pazar

Sabır


Efendimiz (s.a.s.) sabrı anlatırken "sabır ışıktır" (Müslim, Tahâret, 1) diyor. Ne veciz bir anlatım!

Sabırlı insan olayları dingin bir kafayla değerlendirebilir, farklı açıları görebilir. Böylelikle zararına olacak işlere kalkışmaz, başını derde sokmaz. Adeta bu karanlık dünya yolculuğunda sabrı kendine ışık edinir. Onunla yürür ve önünü rahatça görür.

Sabırsız, aceleci insan da sürekli bir telaş içinde olduğu için onun çevresinde yaşananlar daha hızlı bir akışa sahiptir. O, sabırsız olduğundan bu akan görüntüleri durdurup teker teker inceleyemez. Yani aslında net göremez. Işığı önünü tam aydınlatmıyordur. Alaca bir karanlıktadır.

Tüm bunlardan dolayı sabırlı insanların işleri eninde sonunda yoluna girerken sabırsız insanlar hep zorluk çeker.

"Sabır ışıktır" ve bizim bu karanlık yolda ona çok ihtiyacımız var. Onu hep birbirimize tavsiye etmeliyiz.

"Temizlik îmanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur. Sübhanallâh ve elhamdülillah göklerle yer arasını doldurur. Namaz nurdur. Sadaka burhandır. Sabır ziyâdır (ışık). Kur'an da se­nin ya lehine ya aleyhine bir hüccettir. Bütün insanlar sabahleyin kalkar­lar, kimisi (yaptığı iyi veya kötü işlerle) nefsini satar, kimisi de onu ya azad eder yahut helak eder!" (Müslim, Tahâret, 1)

27 Kasım 2021 Cumartesi

Günahı Boykot


Tebük seferine mazeretsiz bir şekilde katılmayan Ka'b b. Mâlik, Mürâre b. Rebi' el-Amrî ve Hilâl b. Ümeyye el-Vâkıfî (r.anhüm) Hz. Peygamber'in (s.a.s.) emriyle tam elli gün toplumdan adeta tecrit edilmiş, insanların kendileriyle konuşması, selâm alıp vermesi yasaklanmıştı.

Ka'b b. Mâlik (r.a.) o zor günleri anlatırken yeryüzünün kendine dar geldiğini, her gün mescide gittiğini, "Acaba Resûlullah (s.a.s.) bir kez olsun bakar mı?" düşüncesiyle O'na (s.a.s.) selâm verdiğini, fakat Hz. Peygamber'in selâmını almadığını anlatır. Ama yine de Efendimiz (s.a.s.) kıyamaz ve Ka'b b. Mâlik (r.a.) başka yöne bakarken ona bakarmış.

Bu dönemde ashap efendilerimiz de Ka'b b. Mâlik'le (r.a.) hiç konuşmuyorlar. Hatta bir keresinde amcaoğlu Ebû Katâde'nin (r.a.) duvarına tırmanıp selâm veriyor, "Benim Allah ve Resulünü çok sevdiğimi bilmez misin?" diyor, üçüncü soruşunda "Allah ve Resulü daha iyi bilir." cevabını alınca gözleri doluyor ve geri dönüyor.

Tam elli gün böyle geçiyor. Ardından haklarında Tevbe suresinin 117, 118 ve 119. ayetleri iniyor, tövbeleri böylece kabul ediliyor (Buhârî, Megâzî, 79).

Bunu neden anlatıyorum? Çünkü burada günaha karşı net bir boykot var ve biz bu vazifemizi çoktan unuttuk. Şöyle ki savaşa mazeretsiz katılmamak İslâm ordusunu çeşitli açılardan zayıflatıp zor bir duruma düşüreceği için büyük bir günahtır. Allah ve Resulü işte bu günaha ve günah sahiplerine karşı İslâm toplumunu elli gün sürecek bir boykota davet ediyor.

Peki biz alenen işlenen günahlara karşı ne denli duyarlıyız? En azından günah sahibine nasihat ediyor muyuz? Hiç değilse yüzümüzü bir kez olsun ekşitip "hiç olmadı bu yaptığın" diyebiliyor muyuz? İçimiz içimizi kemirse de yaptığının yanlış olduğunu hissettirmek için biraz selâmı sabahı kesebiliyor muyuz?

Ortada açıktan işlenen, Müslümanların ritmini bozan bir günah varsa o günah da günah sahibi de boykot edilir.

Allah bize öyle hassas bir gönül bahşeylesin.

21 Kasım 2021 Pazar

Taberî Tefsiriyle İlgili İki Önemli Not


İbn Cerîr et-Taberî'nin (ö.310/923) "Câmiu'l beyân an te'vîli'l Kur'ân" adlı eseri rivayet tefsirlerinin zirvesi konumunda olan çok önemli bir eserdir. İlim çevrelerince "Taberî, ondan al haberi" şeklinde kullanılagelen söz, bu önemin latifeli bir göstergesidir. Bu vecîz ifade söz konusu eserin kendinden önceki tefsir birikimini toplama konusunda ne denli başarılı olduğunu anlatması bakımından çok yerinde bir ifadedir. Öyle ki Hz. Peygamber'den sonra geçen zaman içinde telif edilen ilk tefsirlerin çoğu kaybolmuş ve bize kadar ulaşamamıştır. İşte bu itibarla Taberî'nin tefsiri bu eski tefsirleri koruyan bir "tefsirler koleksiyonu" sayılmıştır (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, c. 1, s. 269-270).

Taberî'nin rivayetleri kaydederken büyük oranda seçici olmadığını söyleyebiliriz. Bu bir dikkatsizlik değil, özgüven göstergesidir. Çağdaş Müslümanın Kur'an ayetlerinin anlamı konusundaki zihin karışıklığının önde gelen sebepleri arasında Taberî çizgisinin bu mağlubiyeti görülebilir. Öyle ki bu yöndeki tefsir akımı Ortaçağ'da rivayet tefsiri geleneğinin karakterini ciddi anlamda etkilemiş ve İbn Kesîr (ö. 774/1373) ondan dört asır sonra bir diğer önemli rivayet tefsiri olan "Tefsîru'l Kur'ân'il azîm"i yazarken Taberî'nin tarzını koruyamayarak rivayetleri derleme hususunda seçici davranmıştır (Tefsire Akademik Yaklaşımlar, "Tefsirde Keyfiliğin Çaresi: Tefsir Rivayetleri", Mehmet Akif Koç, c. 1, s. 55).

Eğer Taberî de vaktiyle eserini oluştururken rivayetleri çok seçici bir tavırla ele almış olsaydı belki de kendinden sonra gelen ulemâ bu rivayetlere asla muttali olamayacak, dolayısıyla bu bilgiler ilim tarihimizde dolaşıma giremeyecek ve tefsirde bugünkü yorum zenginliğine ulaşılamayacaktı. Allah onlardan razı olsun.

19 Kasım 2021 Cuma

Mültezem ve Bir Erkek Çocuk


Kâbe-i Muazzamâ'da hacıların yoğun ilgi gösterdiği iki bölüm vardır: Biri Hacerülesved, diğeri de Mültezem'dir. Hacerülesved'e gösterilen hürmet, bu taşı bulunduğu yere Hz. İbrahim'in koymasından, Efendimiz'in de (s.a.s.) kendisini öpüp selamlamasından kaynaklanmaktadır (Buhârî, "Hac", 60).

Sözlükte “sarılmak, bir yere yapışıp kalmak, ayrılmamak” anlamındaki iltizâm masdarından mekân ismi olan mültezem ise, “sıkı sıkıya yapışılan yer” demektir. Hacıların tavaftan sonra burada ısrarla dua etmelerinden dolayı bu adla anılmıştır. Mültezem, Hacerülesved ile Kâbe kapısının arasında bulunan yaklaşık iki metrelik bölümdür. Bazı hadislerde Mültezem’in duaların kabul edildiği mübarek bir yer olduğu belirtilmiş, Hz. Peygamber ile sahâbe ve tâbiînden birçok kimsenin burada dua ettiği nakledilmiştir (Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 54). (Geniş bilgi için bkz: DİA, "Mültezem", Mehmet Şener, c. 31, s. 552-553)


Özetle Mültezem; Kâbe'de bulunan, duaların makbul olduğu bir bölümdür. Şimdi işin erkek çocuk kısmına gelelim. Bir hocamız kendi hocasından naklen şöyle anlatmıştı: "Kâbe'yi tavaf ediyorduk, Mültezem'e yapışmış, gözyaşları içinde dua eden bir adam gördüm. Adam sürekli 'Allah'ım, ne olur bir erkek çocuk!' diyordu. Adamın bu hali çok dikkatimi çekse de tavafa devam ettim. Yirmi yıl sonra bir umre daha yapmak nasip oldu. Allah gösterecek ya, aynı noktada aynı adamı bu sefer 'Allah'ım ne olur verdiğin bu çocuğu benden al!' diye dua ediyordu. Demek ki Allah onu kırmamış ve bir erkek çocuk vermiş, fakat bu çocuk ona hayır getirmemiş."

Ne istersek hayırlısını isteyelim. İşin de, eşin de, aşın da, arkadaşın da, çocuğun da. Çünkü biz bilemeyiz, Allah bilir. Biz işlerin ardını göremeyiz, Allah görür.

"Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara 2/216)

15 Kasım 2021 Pazartesi

Beş Lira


Bir yerde hayır işleri için yardım toplanıyor, sonrasında toplanan paralar sayılıyor. Paraların içinde de bir tane buruş buruş edilip atılmış beş lira var. Sayan kişi söyleniyor: "Ya hu beş lira koyuyorsun, onu da ne hale sokmuşsun!" Sonra o buruşturulan parayı düzeltip bir açıyorlar ki, içinde kocaman bir Reşat altın!

Meğer hayır sahibi kimse görmesin, amelime riyâ, kibir, gurur bulaşmasın diye böyle bir yol tercih etmiş. Bu kişi muhtemelen hayrından elde ettiği sevabı tastamam aldı. Peki biz bu hikâyeden hissemizi alıyor muyuz?

Bu hikâyeyi kendisinden dinlediğim hocam şöyle diyordu: "Âh, kaldı mı şimdi böyle adamlar!"

Her işi yalnızca Allah rızası için yapmak; hem çok büyük bir imtihan hem de sonunda aklın, hayalin alamayacağı ecir, mükâfat bulunan çok büyük bir meziyet. Bir de artık her şeyin görülüp gösterildiği şu çağda bu ne çarpıcı bir hikâye!

Hakikaten, kaldı mı böyle adamlar?

"Allah, o nûr ve kitap vasıtasıyla rızâsını arayanları ebedî huzur ve kurtuluş yollarına iletir. Onları kendi izniyle küfür ve günah karanlıklarından iman aydınlığına çıkarır ve onları dosdoğru yola ulaştırır." (el-Mâide 5/16)

7 Kasım 2021 Pazar

Her Şeyden Çok


Hz. Ömer bir gün Efendimiz'e (s.a.s.) "Seni canım hariç her şeyden çok seviyorum." demiş, Efendimiz de (s.a.s.) "Olmadı ey Ömer, canından da çok sevmedikçe kâmil iman sahibi olamazsın." diye mukabelede bulunmuştu. Hz. Ömer bunun üzerine "Canımdan da çok seviyorum" deyince "Şimdi oldu." buyurmuştu (Buhârî, Îmân, 9).

Bu, Hz. Ömer'in şahsında bütün ümmeti kapsayan umumî bir sevgi talebidir. Efendimiz (s.a.s.) ümmetinin en çok O'nu (s.a.s.) sevmesini istiyor.

Dikkatle bakıldığında sanki bu sevgi talebi bir anne-babanın çocuklarından sevgi talep etmesine benziyor. Nasıl ki bir çocuk en çok anne-babasını severse tabiî olarak en çok onlara güvenir, böylece tehlikelerden korunur, yabancıların istismarlarına kendini kapatır; bir Müslüman da en çok Resûlullah'ı (s.a.s.) severse başkalarının onu kandırmasından, aldatılmaktan, dini yanlış anlamaktan korunmuş olur. Yani bu talep aslında Resûlullah'ın (s.a.s.) şahsına değil, bizatihi bize dönük bir taleptir. Çünkü kimi severseniz ona inanır, ona güvenirsiniz, onun dediğini yaparsınız.

Öyleyse biz O'nu (s.a.s.) sevelim.

Her şeyden çok.

"Cânım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed."