29 Ekim 2021 Cuma

Severken


"Kişi sevdiğiyle beraberdir." (Buhârî, Edeb, 96) hadisi hem çok büyük bir müjde hem de korkutmayı içinde barındıran bir hadistir.

"Unutma ki kimi seviyorsan, kime muhabbet besliyorsan hem dünyada hem ahirette onunla beraber olursun, onun gittiği yere gidersin, bu yüzden kimi sevdiğine çok dikkat et." demektir.

Öyleyse birini severken, onu överek başkalarına sevdirirken iki defa düşünmeli. En azından içeride "Beni ahirette bu kişiyle aynı yere koymalarına razı olur muyum?" sorusunun cevabı verilmeli.

Görüldüğü üzere Efendimiz (s.a.s.) her sözünde olduğu gibi burada da çok veciz ve hikmetli konuşuyor.

Öyle ki insan hayran kalıyor, düşündükçe de hayranlığı artıyor. O'na binler salât, binler selâm.

21 Ekim 2021 Perşembe

Sâmirî


Bakara, Nisâ ve A'râf surelerinde yaptıklarıyla anılan, fakat Tâhâ suresinde bizzat ismen bahsi geçen Sâmirî adındaki şahıs, kısaca Hz. Musa'nın (a.s.) Tevrat'ı almak amacıyla kırk geceliğine Tûr-i Sînâ'ya çıkması üzerine İsrailoğulları'na Mısır'dan getirdikleri zinet eşyalarından tapılacak altın bir buzağı yapan ve onları küfre sürükleyip doğru yoldan saptıran kişidir. Bu kötülüğünden dolayı Hz. Musa (a.s.) ona önce hesap sormuş, sonra da huzurundan kovup kendi kavmiyle görüşmesini yasaklamıştır (Tâhâ 20/85-97).

Bu olay bize İsrailoğulları'nın Hz. Musa'yı (a.s.) içine düşürdükleri sıkıntılı durumlardan sadece bir tanesini aktarmaktadır. Öte yandan bu anlatımla bizlere sanki şu hususlarda da uyarılarda bulunulmaktadır:

Bir işe kalkışıp büsbütün kendinizi ona verirken gerideki Sâmirî karakterli insanları da hesaba katın, onların arkanızdan iş çevirmesine ve koyulduğunuz işi baltalamasına izin vermeyin. Unutmayın ki her devrin, her grubun, her yeni başlangıcın, her hayırlı işin bir Sâmirî'si olabilir. Uyanık olun ve gerekli tedbirleri alarak böylelerinin şerrinden sakının. Zamanı geldiğinde onlarla yüzleşmekten çekinmeyin. En nihayetinde de onları kendinizden uzaklaştırın, eğer bunu yapamıyorsanız siz onlardan uzaklaşın.

Allahu a'lem.

"Allah, 'Fakat' dedi, 'Biz senden sonra kavmini sınadık ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.'" (Tâhâ 20/85)..."Musa sordu: 'Peki senin zorun neydi ey Sâmirî?'" (Tâhâ 20/95)

14 Ekim 2021 Perşembe

Vefâ Şehrinin Sultanı


Vefâ şehrinin sultanı Efendimiz (s.a.s.) doğumunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe'yi hiç unutmamıştı. Öyle ki Mekke'de iken onu sıklıkla ziyaret etmiş ve ona ikramlarda bulunmuştu. Hatta hicret ettikten sonra Medine'den ona yiyecek göndermeye devam etmiş, Mekke fethedildiğinde de bu kadının durumunu sormuş ve vefat ettiğini öğrenmişti.

Bir başka vefâ örneği olarak Efendimiz (s.a.s.), bir kıtlık yılında kendisine müracaat eden sütannesi Halime'yi (r.anhâ) son derece hürmetle karşılayıp ona kırk koyun, çeşitli hediyeler ve üzerine binebileceği bir de deve vermişti. Efendimiz'in (s.a.s.) bu cömert ve vefâ yüklü tavrına karşın Halime (r.anhâ) annemiz Efendimiz'e (s.a.s) dönerek "Ey Muhammed (s.a.s.), küçükken de çok güzeldin, şimdi de çok güzelsin." demiştir. Mekke fethinde Efendimiz (s.a.s.) sütannesi Halime hanımın kız kardeşini görünce ona sütannesini sormuş, vefat ettiğini öğrenince ağlamıştı. Ardından sütteyzesine izzet-i ikramda bulunmuş ve ona iki yüz dirhem para verilmesini emretmişti. Kadıncağız bu ince davranış karşısında "Sen küçükken de büyükken de güzel kefil olunan, bakılansın." demişti.

Efendimiz (s.a.s.) dadısı Ümmü Eymen'e de vefâkâr davranmış, onu gördükçe "Ümmü Eymen, ehl-i beytimin hatırası! Benim annem, annemden sonraki annem." demiştir. Buna ilaveten kendisine çok büyük bir sevgi ve saygı göstermiş, omuz atkısını altına serip üzerine oturtmuş, bir dileği varsa hemen yerine getirmiştir.

Hz. Ebubekir'in (r.a.) O (s.a.s.) vefat ettiğinde yüzüne son kez bakıp sarf ettiği şu sözler Efendimiz'i (s.a.s.) ne de güzel özetlemektedir: "Yâ Resûlullah, sağlığında da çok güzeldin, ölürken de çok güzelsin."

Allah bizi O'na (s.a.s.) layık ümmet eylesin.
...
"Güneş güzel yüzünden parlaklık aldı ey Gül,
Acep hayrân olmadan hangi göz bakar sana?
Tebessümün ayların, zührenin sevincidir,
Nice hasret çekmede bu bülbül-i zâr sana.
Yûsuf senin dalında çiğ tanesidir sanki,
Dîvâne kesilir göz, etse bir nazar sana.
Fazlının eteğine akıllar erişemez,
Eli kalem tutanlar övgüler yazar sana.
Hâk-i pâyine sürsem bir kerecik yüzümü,
Bende olan sermaye hasret, intizâr sana..."

*Hâk-i pây: Ayağının tozu

8 Ekim 2021 Cuma

Bizim Fitnemiz


Eskiden büyüklerimiz televizyonun eve girmesini fitne olarak değerlendirirler ve "fitne sokaktaydı, şimdi evimizde" derlerdi. İnternet uyumlu telefonun icadı ve cebimize girebilecek kadar küçülmesiyle herhalde artık biz de şunu söyleyebiliriz: Fitne evimizdeydi, şimdi elimizde, cebimizde.

Zira niceleri bu fitneden etkilenerek olumsuz davranışlar sergileyebiliyor, taşkınlık yapabiliyor, ahlâkî zaaflara ya da zaman kaybına uğrayabiliyor. İşte hangi cihaz olursa olsun, bu şekilde kullanıldığında o bizim fitnemiz oluyor.

Öyleyse kendi fitnemizi tanıyalım. Çünkü fitnemizin esiri ve kurbanı olmamak, önce onu tanımaktan geçiyor.

5 Ekim 2021 Salı

Tahir Hoca Buradan


Ali Ulvi Kurucu Tahir Büyükkörükçü hocayı rüyasında görüyor ve gördüklerini şöyle anlatıyor:

"Rüyamda Mescid-i Nebevî'de oturuyorduk. Bir ara görevliler 'temizlik var, çıkın' dediler. Ben de 'Tahir hocayı neden çıkartmıyorsunuz, o da oturuyor?' dedim. Bana 'Tahir hoca buradan...' dediler."

Allah ikisine de rahmet etsin. İkisi de Peygamber aşığıydı. Tahir hoca vaazlarıyla bir dönemi şekillendirmişti. Allah kimilerini seviyor ve çok büyük işleri onlara kolaylaştırıyor.

Bize gelince, belki de kendimize artık şu soruları sormamız gerekiyor: Biz neredeniz? Bize nereden diyecekler?

Allah bizleri ümmet-i Muhammed'den (s.a.s.) eylesin.


2 Ekim 2021 Cumartesi

Nasib ü müyesser


Bir şeyin olmasını isterken "nasip olsun" yerine "nasib ü müyesser olsun", yani "kolayca nasip olsun" demek daha güzel bir dua olacaktır. Zira bazen nasip olur ama kolay olmaz, çok yorucu ve yıpratıcı olur. Bazen de aslında kolay olan şeyler bir türlü nasip olmaz.

Evet, biz Müslümanlar olarak hep işin kolayını isteriz. Efendimiz de (s.a.s.) böyle isterdi. Hz. Âişe (r.a.) annemiz bu durumu şöyle anlatıyor: "Resûlullah (s.a.s.) her ne zaman iki işten birini seçmek arasında muhayyer kılınsa, günah olmadıkça onlardan en kolayını seçerdi." (Buhârî, Menâkıb, 23).

Tüm bunlarla birlikte bazen de ne nasip olur ne de müyesser. İşte tam da böyle durumlarda "hayırlısı buymuş demek ki" diyebilmek ve ileriye bakabilmek zihinsel ve ruhsal açıdan çok önemlidir. Bu bağlamda ecdâd bir yeri alamadığı zaman "yapamadık/ başamaramadık" değil de "fetih müyesser olmadı/ Allah nasip etmedi" deyip o defteri böylece kapatırlarmış.

Bir yanda başaramadığını düşünerek günbegün kendini bitiren günümüz insanı, diğer yanda da her şeyi Allah'tan bilen ve yeni bir sayfa açıp yarına bakabilen bu insanlar. Yani takılıp kalmamak, her durumda yeni bir sayfa açabilmek de bu yönüyle bir Müslüman meziyetidir aslında.

"Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası?"