29 Temmuz 2021 Perşembe

Fâtih


Camilerimizin geniş kubbeleri altında herkese yer vardır ancak herkesin camide özel bir yeri yoktur. Bu yüzden konumu, makamı, unvanı ne olursa olsun camide herkes imamın ardında bulduğu ilk boş yerde namazını kılar, kendine özel bir yer aramaz, kendine yer tahsis etmez, edemez.

Bugün camilerimizin mimari bir unsuru olan müezzin mahfilleri Hz. Peygamber ve ilk iki halife döneminde yoktu. Yani müezzinler için de aslında camide özel bir bölme yoktur. Bugünkü tabirle "hünkâr mahfili" diyebileceğimiz şekildeki ilk mahfil, ikinci halife Hz. Ömer’in mescidde şehid edilmesi üzerine halifenin can güvenliğini sağlamak için üçüncü halife Hz. Osman döneminde mescidlerimize eklenmiştir. Sonraları bunları müezzinler için yapılan müezzin mahfilleri takip etmiştir (M. Baha TANMAN, "Mahfil", DİA.).

Camide en az imam kadar önemli ve ayrı bir yeri olan bir kişi daha vardır ki adı fâtihtir. Fâtih açan demektir. Bir beldeyi ele geçiren komutana da o beldenin kapılarını açan manasında "fâtih" denir. Fâtihin saf düzenindeki yeri imamın hemen arkasıdır. Kendisine bu adın verilmesinin sebebi ise imamın şaşırması ya da okuyacağı sureyi unutması durumunda imamın hatasını düzeltip bir nevi imamın zihnini açması, gerekirse imamın yerine geçmesidir.

Cemaatle namazda en faziletli saf, imamın hemen arkasında teşekkül eden ilk saftır. İlk safta da en faziletli yer imamın hemen arkasıdır. Bu yüzden "fâtih" makamına o sorumluluğu alabilecek, cemaat içinde en âlim, fâzıl, sâlih, kâmil kişi geçmeli, bu yükü taşıyamayacak kişiler orayı işgal ediyorlarsa tatlı bir dille uyarılmalıdır. "Fâtih" makamı "ben namazımı hep burada kılıyorum" gibi bahanelerle ehil olmayan kişilerce alıkonulmamalıdır.

26 Temmuz 2021 Pazartesi

Güç ve Tebliğ

Bir tebliğ usulü kuralı olarak ne kadar güzel konuşursanız konuşun, ne kadar doğru şeylerden bahsederseniz bahsedin, anlattıklarınızı "yerine ve zamanına göre" anlatmak zorundasınızdır. Hele ki din adına konuşan biriyseniz. Belağatın tanımlarından bir tanesi de "sözü yerli yerince söylemek"tir.

Bazen konuşulan söz doğru olur ama zaman ve mekân uygun olmaz, bazen zaman da mekân da uygun olur fakat söylenen söz uygun olmaz. Bu birlikteliği yakaladığınızda belîğ konuşmuş olursunuz. Ve bu güzel dini anlatan herkes belîğ konuşmak zorundadır. Aksi halde söylediklerimizle halkı irşâd edemez, tam tersine yanlış anlaşılmalara yol açar ve tartışmalara sevk ederiz.

Her şeyi rahatça konuşabilmek, hakkıyla emr-i bi'l ma'rûf, nehy-i ani'l münker yapabilmek için de önce edinmemiz gereken bir şey vardır ki adına "güç" denmiştir. Gücünüz olmadan konuşursanız ötelenirsiniz, sözleriniz çarpıtılır ve düzelteyim derken bozarsınız. Bununla birlikte gücünüz olmadan yönetemezsiniz, yönetenlere yardım edemezsiniz, hak talep edemezsiniz. İnsan hakları, basın/ düşünce özgürlüğü vs., vs. vs. hepsi gücü elinde tutana göredir. Bu yüzden Müslümanların güçlü olmaları, gücü ellerinde tutmaları istenmiştir.

Hatırlayalım; İslâm, geldiği gün Efendimiz (s.a.s.) hemen düşmanın karşısına dikilmemişti. Önce belli bir güce ulaşılmış, bunun için 13 yıl Mekke'de kalınmış, olmayınca hicret edilmiş, devlet ve düzen kurulmuş, insan kazanılmış, çevreyle diplomatik temaslar sağlanmış, sonra savaşlar yapılmıştı.

Bunca şeye ne gerek vardı? Efendimiz (s.a.s.) hemen mücadeleye başlayamaz mıydı? Allah ona 5-10 kişiyle bile olsa yardım etmez miydi? Bu dakik mücadele planında almamız gereken dersler yok mu?

Hâsılı konuşurken ya da bir girişimde bulunurken gerçeklere gözümüzü kapatamayız, içinde yaşadığımız zamanı ve o zamanın insanını tanımak zorundayız. "Kendi devrinin insanını tanımayan cahildir" sözünü unutmamalıyız. Elbet bizim de her şeyi açık açık konuşabileceğimiz zamanlar gelecek. O güne kadar hepimiz kabiliyetimizce çalışmalı ve üzerimize düşenleri eksiksiz yapmalıyız. Belli seviyeler aşılmadan yapılan her girişim/ konuşma güdük kalıyor. Hala bıkmadık mı?

"Düşün söyle kelâmın, muhtasar hem müfîd olsun.

Sözünden, sohbetinden, dinleyenler müstefîd olsun."

Allah bizleri müfîd konuşanlardan eylesin.

19 Temmuz 2021 Pazartesi

Kurban


Modern dünyanın aşındırdığı şeylerden biri de Efendimiz'in (s.a.s.) sünnetleri. Şehirlerin kalabalıklaşması ve mimarinin değişmesiyle Efendimiz'e (s.a.s.) tam anlamıyla uymak da zorlaştı.

Kurban ibadetindeki sünnetler de bu durumdan nasibini aldı maalesef. Örneğin kurbanı bayramın ilk günü, namazdan hemen sonra kesmek sünnete en uygun ve en faziletli olandır. Fakat günümüzde gerek müsait kesim alanı bulamayışımızdan gerekse de bazen kolayımıza öyle geldiğinden şimdilerde kurbanlarımızı sıraya girerek, ortalığı kirletmeden (!) kestirip teslim alıyoruz. Böylece çoğunlukla kurbanlarımız ilk gün değil de diğer günlerde kesiliyor ve sünnet sevabını kaçırıyoruz. Hem bu durumda evlerdeki o eski bayram neşesi kayboluyor, sünnetin getirdiği o rahmet, hayır ve bereket ortadan kalkıyor. Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor.

"Bu (bayram) günümüzde yapacağımız ilk şey bayram namazını kılmak, sonra (evlerimize) dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim böyle yaparsa sünnetimize uygun iş yapmış olur." (Buhârî, Edahî, 1)

17 Temmuz 2021 Cumartesi

Etkili Hitâbet


Görevlerimiz icabı zaman zaman camilerimizin şerefli kürsüleri bizlere emanet ediliyor. Yahut farklı topluluklara farklı mekânlarda konuşmamız gerekebiliyor. Peki bu konuşmaların kalitesini nasıl artırabiliriz? Bu konuya ilişkin şimdiye kadar edindiğim izlenimler ve tecrübeli hocalarımızın tavsiyelerini dikkate alarak üç başlıktan oluşan kısa bir özet yapmaya çalıştım. Eklemek istediğiniz hususları belirtebilirsiniz. İstifadeli olması duasıyla.

1. Konuşmaya başlangıç şekilleri

Özellikle dikkati dağınık ya da bulundukları yere zorla getirilmiş bir topluluğa konuşacaksanız dikkatlerini henüz ilk kurduğunuz cümleyle çekebilmeniz çok önemli. Yoksa isteksiz bir gruba konuşmak her dakika sizin hevesinizi de kaçıracaktır. Bu bazen söze iki mısra şiir okuyarak ya da bir hikayeyle başlayarak olabilir. Mesela Hz. Peygamber'in (s.a.s.) doğumunu anlatacağınız bir konuşmaya "On  dört asır evvel, yine böyle bir geceydi, kumdan ayın on dördü, öksüz çıkıverdi." ya da "Zulüm her yanı sarmış, haksızlıklar artmıştı. Adaletsizlik yeryüzünü kuşatmıştı. Kâinat artık insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaracak bir nur beklemeye başlamıştı..." diye yapılan bir başlangıç genellikle dinleyicinin ilgisini çeken bir başlangıç oluyor.

Konuşmanın en başında dinleyicilere orada neden bulunduklarını, o buluşmada neler kazanacaklarını anlatan bir konuşma planı çıkarırsanız bu da iyi olabiliyor. Kimi "birazdan size çok önemli bir şey söyleyeceğim ama önce bazı ön bilgiler vermem lazım" gibi bir giriş cümlesiyle başlıyor. Bu da iyi bir yöntem. Çünkü dinleyici "acaba bu çok önemli bilgiyi ne zaman verecek" diye bekleyişe geçiyor ve anlatılanı pür dikkat dinliyor. Espri yeteneğiniz varsa ortamı ısıtmak için küçük bir espriyle de başlayabilirsiniz ama "espri yeteneğiniz varsa". Eğer yoksa ve yaptığınız espriye kimse gülmezse ortam daha da geriliyor.

2. Konuşma esnasındaki görünümler

Konuşmacının önceden hazırladığı notlara ara ara bakarak yaptığı hitap şekli en etkili şekil diyebiliriz. Önünde not olmadan irticâlen/ doğaçlama konuşmak ustalık zannedilse de -eğer bir Necmettin Erbakan filan değilseniz ve zihninizden planlı konuşamıyorsanız- bu dinleyiciye "herhangi bir hazırlık yapmamış, kafasına göre konuşup gidecek" izlenimi veriyor. Buna karşın konuşmacının önündeki notlar ona "ben sizi önemsiyorum ve dersime çalıştım" görünümü kazandırıyor. Bu da konuşmayı dinlemeye değer kılıyor. Konuşmaya tiyatral bir hava katmak da dinleyicinin sizde kalması açısından çok önemli. Yalnızca ağzın konuştuğu, ellerin ve yüzün konuşmadığı konuşmalar bilimsel araştırmalara göre de kalıcı olmuyor.

3. Konuşma sonu

Özellikle camide vaaz ediyorsanız cemaat genelde son 5-10 dakika tam olarak toplanacaktır. Bu yüzden konuşmanın en vurucu bölümlerini bu kısma saklamalısınız. Salon konuşmaları için de konuşmanın sonu çok önemlidir. O son 5 dakikada anlatacağınız bir anekdotla dinleyici şoklayabilirsiniz. Genelde dinleyicinin bir daha sizi dinleyip dinlememeye karar verdiği kısım o son kısımdır. Anlatılan konuyu güzelce toparlayıp iyi bir özet yapmak ya da konuya ilişkin bir soruyla kapatmak da bir seçenek. Bence burada da en etkilisi ders çıkarılacak ve akılda kalacak iyi bir hikaye anlatmak. Tabiî bazen konuşmanın çeşitli sebeplerle uzaması gerekebilir. Böyle durumlarda kullanmak üzere yedek bilgileri/ anekdotları/ kıssaları vb. notlarınızın bir kenarına iliştirmek her zaman yararınıza olacaktır.

Konuşmaya hazırlanıp yeter derecede prova yapmak, düzgün bir Türkçe'ye, doğru tonlamalara sahip olmak, heyecanı kontrol etmek gibi herkesçe bilinen konulara sözü uzatmamak adına değinmedim. Bir de siz ne anlatırsanız anlatın hiç oralı olmayacak insanlar her zaman bulunacaktır. Onlara hiç takılmayın.

Son olarak tüm bunların tesirini katlayacak bir husus var ki o da hâlis niyettir. Size o gün o vazife tevdi edilmiş olabilir. Fakat siz o vazifeyi yalnızca işiniz olduğu için yaparsanız Allah tesirini yaratmıyor, konuşma donuk ve yavan kalıyor. Yok "Bu benim elime geçen fırsat pek çok peygamberin bile eline geçmemişti. Bunu iyi kullanmalıyım ve insanlara Allah rızası için güzel şeyler anlatmalıyım." diye düşünürseniz Allah o zaman kalbinizi de konuşturmaya başlıyor, hiç hesapta olmayan şeyler söylüyorsunuz ve konuştuğunuzu dinletiyorsunuz.

Deneyin, göreceksiniz.

11 Temmuz 2021 Pazar

Çocuğumu Âlim Yapayım Derken...


Özellikle hafızlık eğitimi gören çocuklar çeşitli sebeplerle bazen oyundan, eğlenceden ve diğer farklı aktivitelerden uzaklaş(tırıl)ıyorlar. Bu durum da çocuğa fayda değil aksine zarar veriyor. Öyle ki zamanla gördüğü derse karşı bıkkınlık duymaya başlıyor, hatta en hareketli çağında onun dış dünyayla bağlarını kopardığı, arkadaşlarıyla arasını açtığı için bu derslerden nefret etmeye bile başlıyor. İslâmî ilimler okuduktan sonra bir daha hiç kitap açmayanlar ya da hafızlığı bitirip bir daha Mushaf-ı Şerîf'in yüzüne bakmayanlar bu durumun en net göstergeleri olabilir. Çocukların bu eğitimleri alırken yapamadıklarını sonraki hayatlarında "acısını çıkarırcasına" yapmaları da yine bu baskıların ortaya çıkardığı bir diğer problemli durum.

İmâm-ı Gazâlî hazretleri vaktiyle İhyâ'da bu konuya değinerek bizi şöyle uyarmış:

"Çocuk medreseden döndükten sonra üzerindeki yorgunluğu atıp rahatlaması için güzelce oyun oynamasına izin verilmelidir. Onu oyundan menedip sürekli ilimle yormak kalbini öldürür, zekasına zarar verir, hayatını zehir eder. Öyle ki kurtulmak için hilelere başvurur." (İhyâ-u ulûmiddîn, Riyâdatu'n nefs bâbı)

Bu sebeple her şeyde olduğu gibi çocuk eğitiminde de ölçüyü gözetmek her zaman en faydalısı ve iyisi olacaktır. Yoksa çocuğumuzu âlim yapmaya çalışırken farkında olmadan çok kötü sonuçların ortaya çıkmasına sebep olabiliriz.

7 Temmuz 2021 Çarşamba

Twitch Yayınları ve Savrulan Gençlerimiz


Twitch diye bir platform var. Bu platformda online oyunlar canlı olarak yayınlanıyor. Yayın sahibi bu esnada katılımcılarla sohbet ediyor, yayını izleyenler yayın sahibine bağışta bulunabiliyor ve hatta yayına bağlanabiliyorlar.

Neden anlatıyorum bunu? Çünkü çağ çok hızlı ilerliyor ve gençlerimiz çoğumuzun adını bile duymadığı bu platformda onlarca saat oyun yayını yapan 300 kiloluk et ve yağ yığını adamlar tarafından yönlendiriliyor. Onları izliyorlar, onlar gibi düşünüyorlar, onların söylediklerini papağan gibi tekrarlıyorlar ve onlar gibi yargılıyorlar. Hani şu bizim gibi düşünmeyen, bizimle hiçbir yere gelmeyen, odasından çıkmayan gençlerimizden bahsediyorum. Korkutucu olan izledikleri bu kişilerin ağızlarından küfrün, hakaretin ve diğer iğrenç şeylerin hiç eksik olmaması; buna ilaveten dinle, imanla aralarının fena halde açık olması...

Sözü şuraya getireceğim: Gençlerin buralara savrulmalarının büyük oranda aile ve çevrelerinde dertleşecek birilerini bulamamalarından kaynaklandığı aşikâr. Çünkü bu kendine bile faydası olmayan tiplerin yayınına bağlanıp bir şeyler danışmak, hayata dair tiyolar almak için can atıyorlar, yüklü bağışlarda bulunuyorlar.

Bu çocuklar bu ülkenin, en genel anlamda da bu ümmetin gençleri. Bu yüzden elimizi bazen kendi evlat ve akrabamızdan başlamak üzere çevremizdeki gençlerin omzuna atmak, şöyle bir yarım saat yürüyüş yapmak hepimiz için çok kıymetli. Yoksa bizim onlara göstermediğimiz şefkati başkaları gösterecek/ gösteriyor. Böylece de birbirimize yabancılaşmamız kaçınılmaz oluyor.

Ve bu zamanda kopan bir genci nereden toplayacağınız hiç belli olmuyor...

2 Temmuz 2021 Cuma

İlâhımız


Her şeye gücü yeten bir Allah'a iman etmek ne hoş. Senin gücün yetmese de biliyorsun ki talep ettiğinde O'nun gücü yeter ve olmazlar oluverir birden. Aynı şekilde her şeyi bilen bir Allah'a iman etmek ne hoş. Sen işlerin önünü, sonunu kestiremesen de farkındasın ki O her şeyin en iyisini bilmekte ve senin için en hayırlısını takdir etmekte. Tüm bunların hafifleticiliği, telaştan, sınır tanımaz bir hırstan, mutsuzluktan uzaklaştırıcılığı paha biçilemez.

Allah'ın her şeyi bilmesine bozulanlar var bir de. Aksi mümkün ve makul olmazdı dostlar. İlâh için her şeyi bilememek bir acizlik ve kusurdur ki acizlik ve kusur ilâhlıkla bağdaşmaz. Demem o ki ancak bizim kadar bilen bir ilâh yerine her şeyi bilen bir ilâha iman etmekten memnuniyet duymalıyız.

"Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş görsünler! Kaldı ki onlar bunlardan daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah’ın kudretine karşı durabilecek yoktur. Şüphe yok ki O her şeyi bilmektedir, her şeye kâdirdir." (Fâtır 35/ 44)