5 Mayıs 2021 Çarşamba

İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri: Doğu Türkistan

Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Doğu Türkistan ayağını kendisini üniversite yıllarından tanıdığım değerli ağabeyim Abdurrahman KAKARAŞ ile gerçekleştirdik. Kendisine bizi kırmadığı için teşekkür ederim.

Doğu Türkistan gerek yetiştirdiği çok önemli alimleriyle gerekse de ata toprağımız olması hasebiyle her Müslüman Türk için çok kıymetli bir coğrafya olma özelliğini taşıyor. Öte yandan Çin'in Doğu Türkistan'da ortaya koyduğu insanlık dışı uygulamaları hepimiz her gün az çok duyuyoruz. Bölgede şu anda tam bir dram yaşanıyor. Bu söyleşi ile Doğu Türkistan'da yaşananları bizzat bir Doğu Türkistan vatandaşının ağzından detaylarıyla dinleyecek, böylelikle oradaki kardeşlerimizin durumunu biraz daha yakından öğrenmiş olacağız. Bu söyleşi aslında yaşanan bir Ramazan'ı değil, yaşanamayan bir Ramazan'ı anlatacak bize.

Allah adeta mazlum bir coğrafya haline gelen İslam coğrafyasında acı çeken tüm kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun. Bize de onların duydukları acıyı hissedebilecek yürek sahibi olmayı nasip eylesin.

(Diğer söyleşiler için lütfen tıklayınız: Bosna Hersek, Japonya, Gümülcine, Mısır, Doğu Türkistan, Almanya, Avustralya, Arnavutluk, Kırcaali)

1. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Esselâmualeyküm ve rahmetullâh. Adım Abdurrahman KAKARAŞ. Doğu Türkistanlıyım. On yılı aşkın bir süredir Türkiye’de yaşıyorum ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devlet memuruyum.

2. Bize biraz Doğu Türkistan'dan bahseder misiniz? Oradaki kardeşlerimizin durumu nedir?
Kaşgar Ulu Caminin 4 yılda geldiği durum

Doğu Türkistan bildiğiniz üzere Türk coğrafyasının en doğusunda yer aldığı için böyle isimlendirilmiştir. Bazen “Doğu Türkistan varsa Batı Türkistan da var mı?” diye soran kardeşlerimiz oluyor. Bu kavram kargaşasını açıklığa kavuşturmak için bunu izah etme ihtiyacı duydum. Doğu Türkistan coğrafi olarak şimdiki Çin sınırlarının içinde yer almaktadır. Bilindiği üzere ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar devletinden bugüne kadar hep Müslümanların yaşadığı, Türklerin ata toprağıdır Doğu Türkistan. Şu an Çin hükümetinin resmi rakamlarına göre bölgede 8 milyon civarında Uygur nüfusu yaşamaktadır.

1863 yılında küreselci Yahudiler işgal etmek, köleleştirmek ve yönetmek maksadıyla Çin’e ilk adımlarını atmışlar. Bu küreselci hareket 1911 yılındaki Şinhay inkılabı sonucu kurulan Çin Minguo devleti ve 1949 yılında kurulan Çin Halk Cumhuriyeti devleti sonucunda Çin’deki hakimiyeti tam anlamıyla ele almıştır. Bu hareketlerin arkasındaki figüran isim ise bir Polonya yahudisi olan küreselci Israel EPSTEİN’dir. Kendisi bu hareketlerin iktisadi ayağını yöneten şahıstır. Bu kişi küreselcilerin bu işgalden sonraki tüm dünyayı ele geçirme planlarının en önemli bir projesi olan “Bir Kuşak Bir Yol” (The Belt and Road) projesinin temelini atmadaki en önemli şahıstır.
Turpan Süleyman Han Camii

İşte Doğu Türkistan da bu projenin en önemli başlangıç noktasıdır. Doğu Türkistan’da yaşanan bunca zulüm ve trajedik olayların ana sebebi bu projenin güvenliğini korumak isteyen küreselci örgüt ile bu projeyi yok etmek isteyenlerin arasında çıkan savaştır. Haliyle bölge Müslümanları da bu mücadeleden olumsuz anlamda etkilenmiş durumdalar. Şu anda Doğu Türkistan halkı güçlerinin çok üzerindeki bu güçlerle kendi imkanları nispetinde mücadele etmeye, hiç değilse öz kimliklerini yitirmeden hayatta kalmaya çalışıyorlar.


3. Salgınla birlikte Doğu Türkistan'daki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın öncesi/ sonrası Ramazan ve dini bayramlar nasıl geçiyor? Özellikle Ramazan'a mahsus ne gibi gelenekleriniz var? Çin’in Doğu Türkistan’a amansız bir şekilde baskı ve işkence uyguladığını tüm dünya gibi biz de biliyoruz. Doğu Türkistan'da Ramazan yaşanabiliyor mu? İbadetlerinizi yapabiliyor musunuz?

Salgınla birlikte neler değişti konusunu daha sağlıklı bir şekilde anlatabilmek için salgın öncesinden biraz bahsetmek istiyorum. Doğu Türkistan’da 2017 yılı şubat ayında sıkı yönetim başladı. 2017 yılından sonra Ramazan ayının adının anılması bile yasaklandı. Buna bağlı olarak Müslümanların oruç tutmaları da engellendi, gizlice tutanlar bile hükümete ispiyonlandı. Örnek verirsek, devlet kurumlarında çalışanların oruç tutmalarını engellemek adına ya da oruçlarını bozmak için tüm çalışanlara zorla öğlen yemeği yedirildi. Kuran okumak, öğrenmek ve öğretmek yasaklandı. Dini bilgiler ancak ailede bilen biri varsa gizli bir şekilde öğretilmeye çalışıldı. O dönemlerde mutlak çoğunluğu erkek olmak üzere Müslüman erkek ve kadınlar zorla sözde eğitim kampı adı altındaki hapishanelere kapatıldı. Bu kamplarda bu insanlara “tanrımız Şi Jin Ping (Çin Devlet Başkanı), dinimiz komünizm, andımız komünist parti şiarı…” gibi ideolojiler zorla söylettirilmeye, böylece Doğu Türkistan halkı dinsizleştirilmeye çalışıldı. Maalesef bölgede tüm bunlar ve insanlık dışı pek çok işkence halen devam etmektedir. Tüm bu anlattıklarımdan anlaşılacağı gibi Çin, yani küreselci örgüt Doğu Türkistan’da Ramazan ayını, Ramazan’a dair her şeyi, hatta İslam’ı yok etmeye çalışıyor.
Harabeye çevrilmiş bir mahalle camisi

Yine de sorunuza dönecek olursak, uzun zamandır ülkeme gidemediğim için size hatırladıklarım kadarıyla cevap vereceğim. Çocukluğumda Ramazan ayında oruç tutardık, tutamasak bile tutanlara hürmet ederdik ve gıpta ile bakardık. Teravihlere giderdik, yolda karşılaştığımız komşularımıza hal-hatır sorar, onlarla sohbet eder ve eğlenirdik. Fakat gelin görün ki artık camilere gitmek yasaklandı, teravihlere zaten izin verilmiyor. Yani çok uzun zamandır Doğu Türkistan camilerinde Çin zulmünden dolayı teravih kılınamıyor. Türk toplumlarında atanın önemini bilirsiniz. Bayramlarda biz de ilk önce büyük dedemizi büyük annemizi ziyarete giderdik, tüm akrabalarla büyük dedemizin evinde toplanırdık. Bir tarafta çocuklar birbirleriyle oyunlar oynayıp kaynaşırlardı, bir diğer tarafta da büyükler birbirlerine sarılır, musâfaha yapar ve muhabbet eder, böylece hasret giderirlerdi. Topluca yemekler yapılırdı, herkes derdi olanlara derman olmaya çalışırdı. Şimdi ise Doğu Türkistan halkının yaralarına derman olacak hiç kimse yok.

Bu yüzden isterseniz sorunuzun “salgınla beraber” kısmını “salgından önce” şeklinde değiştirelim. Çünkü 2017 yılından bu yana ülkemizde ne Ramazan’da oruç tutulabiliyor ne de bayram edilebiliyoruz. Hatta şunu söyleyebilirim ki şahsen annem, babamla telefonda görüşemiyorum. Onlarla sadece hükümetin denetiminde olan “Wechat” adlı sosyal medya programı ile konuşabiliyoruz. Bu görüşme de yalnızca anne ve babam ile sınırlı kalabiliyor. Diğer dost ve akrabalarımla hiç irtibat kuramıyorum. Çünkü irtibat kurduğum dostlarım akrabalarım “yurtdışı ile bağlantısı var” adı altındaki uyduruk bir suç ile içeriye alınıyor. Artık eski bayramlara hasret kaldık, dost ve akrabalarımızın sesine, yüzüne hasret kaldık.

Ramazan ayına özel olarak Türkiye’den farklı bir geleneğimiz yok diye biliyorum. Biz birbirimize çok benziyoruz. Sadece şunu söyleyebilirim: Biz Doğu Türkistan halkı olarak sıklıkla komşularımıza yemek götürürdük. Bu adetimizi de Ramazan ayında daha da sıklaştırırdık. Şu an hatırlayabildiklerim bu kadar. Gördüğünüz gibi yaşadığımız baskılar sebebiyle ailemizden toplumumuzdan ve ülkemizden uzun süre ayrı kaldık. Bu yüzden de en önemli, en mutlu hatıralarımızı bile yavaş yavaş unutmaya başladık. Bunun sonu insanın kimlik ve kişiliğini kaybetmesidir ki uygulanan zulümlerin amacı da bu zaten. Küreselcilerin gerçekleştirmeye çalıştıkları hedefi “Yeni Dünya Düzeni”nde (New World Order) de zaten örf, adet, dil, ırk, ve bunların içinde en önemli olan din, yani İslam yoktur. Hatta bu düzene göre İslam yok edilmelidir. Allah tüm Müslümanlara uyanıklık nasip etsin. Biz bir an önce bu oyunların farkına varmalıyız.

5. Doğu Türkistan'daki dini hayatı hangi kurumlar düzenliyor? Müslümanların din işlerinden sorumlu bir kurum var mı? Camilerin vatandaşlara yönelik ne gibi faaliyetleri oluyor?

Çin’de Din İşleri Müdürlüğü adı altında bir kurum var. O kurumda da diğer kurumlardan farksız olarak bir komünist parti sekreteri var ve her kurumda olduğu gibi bu kurumda da en yetkili olan kişi o. Tüm dini faaliyetler onun onayından geçiyor. Örnek verirsek, Hac ibadetini veya namaz ibadetini ifa etmek isteyenlerde şu özellikler aranıyor: 65 yaş üstü olma, kendisi ve ailesinde devlet memuru olmama, eğitim görüyor olmama. Bu tür kuralların belirlenmesini de bu komünist parti sekreteri yapıyor.
Çin'in hemen önüne Budist kültürüne ait bir imaret
yaptığı Urimçi Ak Mescid


Bu yüzden camilerin vatandaşa yönelik kendi başlarına düzenleyebileceği herhangi bir faaliyet bulunmuyor, olamaz da zaten. Zira tüm dini faaliyetler için Çin’in yetkili makamlarından onay alınması gerekiyor. İzinsiz dini faaliyet yürüten herhangi bir kurum veya şahıs anında yakalanıyor ve yargısız hapse atılıyor. Belirttiğim gibi, böyle bir ortamda camilerin kendi istedikleri şekilde faaliyet yürütebilmesi maalesef imkânsız hale geliyor.

6. Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Ve aleykumselâm ve rahmetullâhi ve berakâtuh. Ben “İnnemel müminûne ihvetun”, yani “Müslümanlar ancak kardeştirler” (Hucûrât 49/ 10) diyorum. Fakir de tüm Doğu Türkistan’daki Müslüman kardeşlerim adına selamınızı alıyorum ve tüm kalbimle inanıyorum ki, o Türkistan’daki kardeşlerim de selamınızı işitebilseydi mutlaka sizin gibi tüm dünyadaki Müslüman kardeşlerimize selam söylerlerdi. “ed duâü silâhu’l mümin”, “Dua müminin silahıdır” (Hâkim, el-Müstedrek, 1/ 492). Biz bu zulümden ancak Allah’ın yardımı ile kurtulabiliriz. Tüm Müslüman kardeşlerimden istediğim şudur ki, sadece Doğu Türkistan için değil, Tüm Müslüman kardeşlerimize dua etmeyi unutmasınlar. Hele ki zulüm gören Müslüman kardeşlerimize ayrıca dua etsinler. Türkiye İslâm’ın kalbidir, biz böyle inanıyoruz. Sakın ola Batının siyasi oyunlarına gelmeyelim. Son zamanlarda medyaya düşen birtakım haberlerde bazı Batı ülkelerin sanki Doğu Türkistan’ı savunmak istiyormuşçasına söylemde bulunduklarını görüyoruz. Ama unutmayalım, Doğu Türkistan’ı Batı devletlerinin uluslararası kuruluşlarda beyan ettikleri ve edecekleri bir iki cümle söz kurtarmaz ve kurtaramaz. Batı devletleri ancak kendi çıkarları üzerinde durur, bizi de ancak o çıkarlarına alet ederler. İşte tam da bu noktada bizi ancak ve ancak ümmetin birliği kurtarır. Türkiye gerek kendi içinde gerekse tüm Türkî devletler dahil tüm İslam dünyasında asla ayrılığa düşmemeli, ayrımcılığa da izin vermemelidir. İslam ittifakını sağlamalıyız ve ehli sünnet itikadına sımsıkı sarılmalıyız. Yol kesici kuttâ-i tarîklerden uzak durmalıyız. En iyi şekilde sünnete uyup hazreti Mehdî’yi beklemeliyiz ki o geldiğinde tüm Müslümanlar birleşecek ve tüm dünyada galibiyet biz Müslümanların olacaktır inşallah. Sözümü Cennet mekân Yavuz Sultan Selim Han hazretlerinin şu beyti ile bitirmek istiyorum ve cümlemize hayırlı Ramazan’lar diliyorum. İnşallah nice güzel Ramazan’lara hep beraber kavuşuruz.

Esselâmu aleykum ve rahmetullâh. Fi emânillâh.

“Milletimde ihtilâf u tefrikâ endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bikarar eyler beni.
İttihâd oldu hücûmu hasme def’e çaremiz,
İttifâk etmezse millet dağdâr eyler beni.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder