"Günahsızdı gözlerim, öfkesiz bakışlarım,
Hiç ama hiç kızmadım hiçbir insana amca.
Yok mu senin bebeğin, sızlamaz mı yüreğin?
Yıldızlar mı yanıyor? Ateş yağıyor amca.
Ah anne! Ana ben ölüyorum anneciğim, anneciğim..."
Sıcacık evindeki tekli koltuğunda kahvesini yudumladıktan sonra son model telefonunun ekranına yansıyan, çadırda yaşamaya çalışan çocuklara baktı. Çadırın etrafı su kaplıydı. Hatta çadır bu haliyle adeta suda yüzen bir sandala benziyordu. Durdu, biraz baktı o fotoğrafa, düşündü ve şöyle dedi:
"Allah'ım ne de az şükrediyoruz!"
Sonra kahvesinden bir yudum daha aldı, ardından çocukları aşağı doğru kaydırdı. O akşam da vicdanını rahatlatacak bir malzeme bulmuştu işte. Artık çocuklara ihtiyaç kalmamıştı!
Bir diğeri de gördüğü fotoğraflara ayetler, özlü sözler, şiirler iliştirerek paylaştı. Epeyce etkileşim de aldı hani. Öbürü de bu çocukları görünce "Allah'ım bizi bu hallere düşürme" diye dua etti. Sanki o çadırda yatan çocuklar ümmetin, yani bizim çocuklarımız değilmiş gibi onları öteleyerek yaptı bu duayı. Öyle olmadıklarını varsaysak bile onların yalnızca birer "çocuk" olduklarını; merhamete, şefkate, sıcak bir yuvaya ihtiyaç duyduklarını nedense hiç düşünmedi. Taşlaşmış kalbiyle sadece kendisine dua etti!
Son zamanlarda bu üç insan türüyle çok sık karşılaşır olduk. Başkalarının acılarına yalnızca onları sosyal medya hesaplarımızdan paylaşarak ortak olabileceğimizi düşündük çoğu zaman. Acıya ortak olmak öyle kolay mıydı oysa? "Allah yardım etsin" deyip geçerken Allah'ın kullarına yine başka kullarıyla yardım ettiğini unutuyor olabilir miydik gerçekten?
Müslümanlar olarak çok ağır bir imtihandan geçiyoruz. İslam coğrafyası -bize göre çok Doğu'da kalmış birkaç ülkeyi saymazsak şayet- mazlum bir coğrafyaya dönüştü. Ümmetin kadınları kocasız, çocukları babasız kalıyor. Kurtulanlar da ya sakat kalıyorlar ya da temel ihtiyaçlardan bile yoksun bir şekilde yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyorlar.
Bu noktada şunu söylemek istiyorum ki, dünyaları başlarına yıkılmış bu çocuklar bizden şiir ya da özlü sözler beklemiyorlar arkadaşlar. Kendimizi kandırmayalım. Onları sağda solda özensizce paylaşıp prim yapmamızı da istemiyorlar sanki. Yardım bekliyorlar bizden galiba. Evet, imkanı olandan önce maddi yardım, imkanı olmayandan can u gönülden dua bekliyorlar gibi. Ne dersiniz?
Çadırda yaşayan çocukların hayat şartlarını biraz olsun iyileştirmek için yukarıdaki üç yöntemden daha etkili bir yöntem öğrendim. Bizim İHH diye bir yardım kuruluşumuz var. Bu kuruluşta bu çocukların durumlarını gerçekten dert edinen insanlar olmalı ki iki tane yardım hattı kurmuşlar. Bunlardan 3072 nolu hatta KIS yazıp gönderdiğimiz zaman bölgede yapılacak briket evler için 5 tl, 4072 nolu hatta CATI yazıp gönderdiğimizde de 27 tl yardım yapmış oluyoruz.
Bu arada bir briket evin maliyeti 3024 tl. Bu da demek oluyor ki 112 arkadaş CATI yazıp 4072'ye gönderirsek bu çocuklarımız için bir briket ev inşa etmiş oluyoruz.
Bu çocuklar için bir şeyler yapmak istiyorsak eğer işte böyle bir yardım yapalım öncelikle. Biz ailecek bu kampanyaya 4 kişi olarak katılıyoruz. İnşallah bu yazı vesilesiyle geri kalan 108 kişi de tamamlanır.
Unutmayın: Çocuklar çadırda yaşayamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder