Beşer tarihi Hz. Peygamber kadar sevilen bir kişi daha görmedi. Bırakalım beşeri varlık âlemi bile böyle bir zâtla hiç karşılaşmadı. Bunun bir göstergesi olarak yer kürede Müslümanların olduğu hangi ülkeye uğrarsanız uğrayın muhakkak Muhammed isminde insanlarla karşılaşıyorsunuz.
Dünyayı terk edişlerinin ardından asırlar geçmesine rağmen Müminler O'nu hiç unutamadı, unutmak istemedi; O'nun gibi yaşamaya, onun gibi konuşmaya, hâsılı ona kardeş olmaya çalıştılar. O'na ait ne varsa değer verdiler.
"Muhammed'in medhini edelim baş üstüne,
Zira ki ol Muhammed yürüdü arş üstüne.."
İşte O'ndan bahseden, adına "naat" dediğimiz edebiyatın en yüksek seviyeli şiirleri bu aşkın apaçık bir tezahürüdür. Her coğrafyada Müslümanlar O'na olan sevgilerini ortaya koymak için bu tür eserler yazmışlar ve bazılarını ilahi olarak bestelemişlerdir.
Daha önce "Âşıkların piri Hallac-ı Mansûr'dan enfes bir naat örneği" başlığıyla ülkemizde pek meşhur olmayan bir naatı burada yayımlamak nasip olmuştu. Geçenlerde karşıma böyle bir naat daha çıktı. Bu vesileyle yine ülkemizde meşhur olmayan, fakat muhteşem bir güzelliğe sahip başka bir naatı sizlerle paylaşacağım. İnşallah bu dizeler gönüllerimizdeki Resûlullah muhabbetini perçinler, beni de efendimizin (s.a.s) şefaatine mazhar kılar.
Bu şiiri ilk defa Arap sitelerinden birinde görmüştüm. Belli ki onlar arasında yaygın bir şiir. Acaba kime ait diye araştırdığımda da Hindistan ulemâsından Zekeriyyâ el-Ensârî adında bir zata ait olduğunu anladım. Kendisinden bahseden az sayıdaki metinde bu zatın âlim, şeyh, muttakî bir zât olduğundan bahsedilmiş. Hindistan'da bu eserin bestelenmiş şekliyle zikir meclislerinde bir okunuşu var ki görmelisiniz. İnsan o an orada olmak istiyor.
Sözü daha fazla uzatmadan şiire geçiyorum. Daha önceki yazıda olduğu gibi yine şiirin Arapça metni ve tercümesinin yanında okunuşunu da vereceğim ki Arapça bilmeyenler de bu güzel şiirin seslerini duyabilirsinler.
اللهم صل على سيدنا ومولانا محمد
صاحب التاج والمعراج، والبراق، والعلم
Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed,
Sâhıbü't tâc-i ve'l mi'râc-i ve'l Burâk-ı ve'l alem,
[Efendimiz Hz. Muhammed'e salât ve selâm olsun ki O,
(Şefaat) tâcının, mirâcın, Burak'ın ve hamd sancağının sahibidir,]
دافع البلاء، والوباء، والقحط، والمرض، والألم
Dâfiü'l belâ-i ve'l vebâ-i ve'l kaht-i ve'l merad-i ve'l elem,
[Belayı, vebâyı, kıtlığı, hastalığı, (ve bunlardan doğan) acıyı def edendir,]
اسمه مكتوب، مرفوع، مشفوع، منقوش، في اللوح والقلم
İsmuhû mektûbun, merfûun, meşfûun, menkûşun fi'l levh-ı ve'l kalem,
[İsmi levh-i mahfûza kalemle yazılıp yüceltilen; bu değerli kitaba adı eklenen, nakşedilendir,]
سيد العرب والعجم، جسمه مقدس
معطر، مطهر، منور، في البيت والحرم
Seyyidü'l Arab-i ve'l Acem,
Cismuhû mukaddesün, muattarun, mutahharun, münevverun fi'l beyti ve'l harem,
[O beytullahta ve haremde bedeni mukaddes, güzel kokan, temiz, nurlu olandır,]
شمس الضحى، بدر الدجى
صدر العلى، نور الهدى
كهف الورى، مصباح الجود والكرم
جميل الشيم، شفيع الأمم
Şemsü'd duhâ, bedru'd dücâ, sadru'l ulâ, nûru'l hüdâ, kehfu'l verâ, mısbâhu'l cûd-i ve'l keram,
Cemîu'ş şiyemi, şefîu'l ümem,
[O kuşluk güneşi, karanlığı parıldayıp aydınlatan dolunay, yüce gönül, hidayet yolunun nuru,
Ardına sığınılan, iyiliğin ve cömertliğin kandili, güzel huy sahibi, ümmetlerin şefaatçisi olandır,]
والله عاصمه، وجبريل خادمه
والبراق مركبه، والمعراج, سفره
وسدرة المنتهى مقامه، وقاب قوسين مطلوبه
Va'llâhu âsımuhû ve Cibrîlü hâdimuhû, ve'l Burâk'u merkebuhu, ve'l miracu seferuhû,
[Koruyucusu Allah, hizmetkârı Cebrâil olan, merkebi Burak, seferi mirâc olan,
Makamı sidre-i müntehâ, talebi Allah'a yakınlık (Kâbe kavseyn) olandır,]
والمطلوب مقصوده، والمقصود موجوده
سيد المرسلين، خاتم النبين
شفيع المذنبين، أنيس الغريبينن، رحمة للعالمين
Ve'l matlûbu maksûduhu, ve'l maksûdu mevcûduhu,
Seyyidü'l mürselîn, hâtemü'n nebiyyîn, şefîu'l müznibîn, enîsü'l ğarîbîn, rahmetün li'l alemîn,
[O'nun istediği maksûdudur (Allah), maksûdu da mevcuttur,
O gönderilen (peygamberlerin) efendisi, nebilerin sonuncusu, günahkarların şefaatçisi, gariplerin dostu, alemlere rahmet olandır,]
راحة العاشقين، مراد المشتاقين، شمس العارفين
سراج السالكين، مصباح المقربين
Râhatü'l âşikîn, murâdü'l müştâkkîn, şemsü'l ârifîn,
Sirâcü's sâlikîn, misbâhu'l mukarrabîn,
[O âşıkların huzuru, özleyenlerin istediği, ariflerin güneşi,
Sâliklerin (hak yolcuları) yolunu aydınlatan kandil, Allah'a yakın kulların ışığıdır,]
محب الفقراء، والغرباء، والمساكين
سيد الثقلين، نبي الحرمين، امام القبلتين
وسيلتنا في الدارين، وصاحب قاب قوسين
Muhıbbü'l fukarâ ve'l gurebâ ve'l mesâkîn, seyyidü's sakaleyn, nebiyyü'l harameyn, imâmü'l kıbleteyn,
Vesîletünâ fi'd-dâreyn, ve sâhıbü kâbe kavseyn,
[O fakirlerin, gariplerin, miskinlerin sevgilisi,
Cinlerin ve insanların efendisi,
Mekke, Medine ve çevresinin nebisi,
İki kıblenin (Kudüs ve Kabe) imamı,
İki dünyada kurtuluş vesilemiz,
Allah'a en yakın olma şerefinin sahibidir,]
محبوب رب المشرقين ورب المغربين
جد الحسن والحسين، مولانا ومولى الثقلين
Mahbûb-u rabbi'l meşrıkayn-i ve rabbi'l mağribeyn-i,
Ceddü'l Hasen-i ve'l Huseyn-i, Mevlânâ ve mevlâ's sakaleyni,
[O iki doğunun ve iki batının rabbinin sevgilisi,
Hasan ve Hüseyin'in dedesi,
Efendimiz; cinlerin ve insanların efendisi...]
أب القاسم، سيدنا محمد بن عبد الله
نور من نور الله، والحمد لله رب العالمين
Ebü'l Kâsım, seyyidünâ Muhammedü'bnü Abdillâh,
Nûrun min nûri'llâhi, ve'lhamdü lillâhi rabbi'l âlemîn..
[O Kâsım'ın babası, Abdullah'ın oğlu,
Efendimiz...
O ki, Allah'ın nurundan bir nurdur,
(İşte bizi ona ümmet eylediği için) bütün övgüler Allah'a aittir...]
Tâcın, mîrâcın, burakın ve hamd sancağının sahibidir...
YanıtlaSil