Peygamber efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
"İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir."[1]
Hz. Peygamber bu hadis-i şerifte görüldüğü üzere kendi çağında yaşayan mümin kimselerin insanlığın en hayırlıları olduğunu ifade ediyor. Hadise göre hayır bakımından ashap efendilerimizi de kendilerinden sonra gelen nesiller derece derece takip ediyor.
Zaman eskidikçe ve insanlık olarak efendimizin (s.a.s) kâinata hayat bahşeden, dertli gönüllerin kendisiyle ferahnâk olduğu nübüvvet nurundan uzaklaştıkça; evet, ondan uzaklaşıp gönül hanelerimizi kir ve pasla doldurdukça ve geçen zamanla daha kötü insanlara dönüştükçe Hz. Peygamberin neden böyle bir hiyerarşi oluşturduğunu daha iyi anlıyoruz.
Günümüze ulaşan en eski tam tefsir kitabının sahibi Mukâtil b. Süleymân (ö. 150/767), tefsirinde Nisa suresinin 98. ayetinin izahını yaparken bizlere ashap efendilerimizin neden bizden daha hayırlı kimseler olduklarını ortaya koyan bir örnek sunuyor.
"Erkekler, kadınlar ve çocuklar içinden zayıf sayılanlar (yani) çaresiz kalanlar ve hiçbir kurtuluş yolu bulamayanlar (hicret yükümlülüğünden) müstesnadır." mealindeki söz konusu bu ayet, kendilerini engelleyici bir durum sebebiyle hicret etmeye imkân bulamayan sahabelerden hicret etme zorunluluğunu kaldırıyordu. Ayet nazil olunca efendimiz (s.a.s) bu ayeti hicret edemeyip Mekke'de kalan müslümanlara göndermişti. İbn Abbas'ın (r.a) haber verdiğine göre kendisi o dönemde çocuktu ve annesi de hicret edemeyen kadınlar zümresindendi.
Müfessirimiz Mukâtil b. Süleymân'ın aktardığına göre Hz. Peygamberin Mekke'deki müslümanlara ulaştırdığı bu ayeti Cündeb b. Hamza el-Leysî (r.a) isimli zât görünce kendisi çok yaşlı olmasına rağmen çocuklarına şöyle demişti:
"Ben hicret edemeyecek zayıf kimselerden değilim. Yolu da biliyorum. Bu durumda eğer hicret edemeden ölürsem (emre itaatsizlik etmiş olur ve) sorumlu olurum. Beni taşıyın ve Medine’ye götürün!"
Bunun üzerine çocukları aslında yürüyemeyecek kadar yaşlı olan bu sahabeyi bir sedyeye koyup Medine'ye doğru götürmeye başlamışlardı. Fakat Cündeb'in (ra) aciz bedeni bu uzun yolculuğa dayanamadı ve hicret yolunda, Tenim dolaylarında vefat etti.
Efendimiz (s.a.s) ve ashabı Hz. Cündeb'in (ra) durumundan haberdar olunca sahabe efendilerimiz "eğer bize ulaşsaydı Allah onun hicretini tamamlardı" buyurdular. Onların bu sözü üzerine;
"Kim Allah ve resulü uğrunda hicret ederek yurdundan çıkar da sonra ölüm onu yolda yakalarsa artık onun mükâfatını vermek Allah’a aittir. Allah daima günahları örtmektedir, engin rahmet sahibidir." mealindeki Nisa suresinin 100. ayeti nazil oldu.[2]
Bu olaydan kısaca şu iki sonucu çıkarabiliriz:
1. Ashap efendilerimiz emre imtisâl noktasında bizden çok daha ileri durumdaydılar. Bu durum da onların bizden hayırlı olmalarının ana sebeplerinden bir tanesidir.
2. Niyetimizde hayırlı bir iş yapmak olursa, şayet muvaffak olamasak dahi temiz niyetimizden ötürü Allah bizi mükafatlandıracaktır. Bu yüzden bize düşen niyetlerimizi halis tutup hayır yolunda karar kılmaktır.
Dipnotlar:
[1] Buharî, Şehâdât 9, Fezâilu'l-Ashâb 1, Rikak 7, Eymân 27
[2] Mukâtil b. Süleymân, Tefsîru Mukâtil b. Süleymân, Dâru'l kütübi'l ilmiyye, Beyrut, 2020, c. 1, s. 252
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder