İmam Ebû Hanife'den (r.a.) bahsedenler onun kılıç gibi keskin bir zekâya sahip olduğunu da anlatmışlar ve hazırcevaplığını övmüşlerdir.
O, bir keresinde kendisine kadılık teklif edilince "ben kadılık yapamam" demiştir. Bu işe istekli olmadığını zaten bilen halife de "Yalan söylüyorsun!" diyerek karşılık vermiş, Ebû Hanife hazretleri ise "Eğer yalan söylüyorsam yalancıdan kadı olmaz. Yok, doğru söylüyorsam kadılık yapamacağımı söyledim!" diye cevap vermiştir. Ancak bu muazzam cevap halifeyi çok kızdırmıştır. Her türlü baskıya rağmen söz geçiremeyince Ebû Hanife'yi (r.a.) hapsetmiş ve işkenceye maruz bırakmıştır.
Peki acaba Ebû Hanife (r.a.) kadılığı neden kabul etmemiştir? Akla birkaç şey geliyor.
1. Çünkü "Kurb-i sultân âteş-i sûzân"dır. Yani (kötü) sultana yakın olmak, onun işlerini görmek yakıcı bir ateştir. O çevresindekilere ya direkt olarak zarar verir ya da hukuksuz işlerine ses çıkarmadıkları için kendisiyle birlikte onları da ateşe atar.
2. "İlim rütbesi rütbelerin en üstünüdür." İlmin ne büyük bir paye olduğunu en iyi hakiki alimler bilir. Bu sebeple onlar ilim rütbesini başka geçici makam ve mevkilere değişmezler. Çünkü zaten bulundukları konum en yüce konumdur.
Allahu a'lem.
Son olarak şu var ki Ebû Hanife (r.a.) gibi karakterli ilim adamları gün geçtikçe azalıyor. Artık ilim ulvi bir amaç değil, insanı dünyevî arzularına kavuşturan bir araç haline geliyor. İlmi araç edinenler de maalesef arzuladıkları yere ulaşınca hak/hukuk tanımaz oluyor.
Allah akıbetimizi hayırlı eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder