İnsan pek aceleci olduğundan (İsrâ 17/11) sonraki hayatta (âhiret) kavuşacağı nice güzellikleri önceki hayatında (dünyâ) yaptığı hatalarla kaçırır. Bazen pek oyalanmaması gereken şeyler onu haddinden fazla oyalar, tutsak eder ve Allah'ı anmaktan alıkoyar. Hz. Ali'ye (r.a) nispet edilen bir sözde şöyle denmiştir: "Küllü mâ elhâke an mevlâke fehüve dünyâke". Yani "Seni Allah'ı anmaktan alıkoyan her şey senin dünyandır."
Buna göre dünya, yalnızca maddî anlamda üzerinde yaşadığımız gezegeni ya da ahiretten önceki durağımızı ifade etmekten öte bizi zikrullahtan alıkoyan her şey anlamına gelmektedir. Bu yönüyle kimi için dünya maldır, paradır. Kimi için elindeki telefondur, kötü bir arkadaştır, peşinden koştuğu makamlardır. Kimi için de çoluk-çocuktur. Bunlar ve daha pek çoğu eğer süsleriyle bizi kandırıp tutsak ediyorlarsa, bize âhireti unutturuyorlarsa, dikkat edelim; onlar artık bizim dünyamız olmuşlardır.
Öyleyse işe öncelikle dünyamızı tanımakla başlamalı, sonra da mâsivâdan geçip vâsıl-ı ilallâh olabilmenin yollarını aramalıyız. Çünkü burası yalnızca bir mürûrgâh (gelip geçme yeri), âhiret ise dâru'l karârdır (kalıcı yurt).
"Ey kavmim! Bu dünya hayatı geçici bir yararlanmadan ibarettir; Âhirete gelince, ebedîlik yurdu işte orasıdır." (Mü'min 40/ 39)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder