"Hızlân/خذلان" diye bir terim var. Kelime anlamı olarak "hayal kırıklığına uğramak", "ümitsizliğe düşmek" gibi manaları içeriyor. Istılahta ise kısaca "Allah'ın kuldan itaatsizlikleri sebebiyle yardımını kesmesi"ni ifade ediyor. Özellikle yukarıdaki kelime anlamlarına baktığımızda bu sözcük -her ne kadar hadsiz hudutsuz ilmiyle her şeyi önceden biliyor olsa da- Allah'ın kul hakkında hayal kırıklığına uğramasını, artık ondan salih bir kul olacağı noktasında ümidini kesmesini de çağrıştırıyor.
Yani kul vazifelerini yerine getirmek konusunda gevşek davranıyor; ısrarla yanlış yollar tutuyor, ibadetlerden geri duruyor, tövbe etmiyor ve sonuç hızlân oluyor. Sonra da hiçbir işi yolunda gitmiyor; elini attığı dal kuruyor, girişimleri başarısızlıkla sonuçlanıyor, varacağı menzile varamıyor, isabetli kararlar alamıyor, planları bir türlü tutmuyor ve böylece dünya onun için adeta bir çilehaneye dönüşüyor.
Sözü şuraya getireceğim: Başımıza gelenlere hiç bu gözle baktık mı? Biz genelde işler gönlümüzce gitmediğinde bunun Allah'tan kaynaklandığına, dualarımızı kabul etmediği kanısına meylederiz. Oysa ki hiç kulluğumuzu gözden geçirdik mi? Önce kendi üzerimize düşeni yapmayı denedik mi? Allah yardım ve inayetini bizden esirgerse biz hiçbir işimizi yoluna koymaya muktedir olamayız. Çabamız ve amellerimizle bu kerem kapısını açmak elimizde. Şu mübarek Ramazan'da insan günahlarını affettirip cenneti kazanabilir ancak Ramazan'ın ruhuna aykırı hareket edip hızlâna da düşebilir.
İyi akıbet de kötü akıbet de bizler için. Yüce Rabbimiz akıbeti hayırlı olanlardan eylesin.
"İşte ahiret yurdu. Onu yeryüzünde haksız üstünlük kurmak ve bozgunculuk çıkarmak istemeyenler için hazırlamış bulunuyoruz. Güzel akıbet, takva sahiplerinindir." (Kasas 28/83)