Seni saramadık çocuk. Seni ısıtamadık. Seni o suyun, çamurun içinden alamadık. Ayacıklarına bir çift çizme olsun giydiremedik. Sana bir ev yapamadık. Kirada oturmaktan kurtulmalıydık çünkü önce. Ya da kirada oturmaktan kurtulmuş olsak bile bankalardan krediler çekip yeni evler alıp kiraya vermeliydik. Sürekli yeni evler; altlarında dükkanlar, üstlerinde kiracılar olan evler. Kirada oturabilmek, başını sokacak bir mesken bulmak artık şükredilecek şeyler olmaktan çıkmıştı bizler için.
Sana uzanacak elimiz yoktu bizim. Önce eski model aracımızı değiştirmeliydik. Yeni model bir araca binmeliydik. Sürekli yeni model; yeni model eskiyince bir yenisi, sonra bir yenisi ve bir yenisi daha... İçinden çıkılamaz, bizi öğüten, bizi tüketen kısır bir döngüye girmiştik. Aslında bize kalmayacak şeyler biriktirme hastalığı mahvetmişti bizi. O yüzden sana uzanamazdı ellerimiz çocuk; ellerimiz ellerini tutamazdı. Ellerimizle epeydir başkalarının ellerini de tutmuyorduk zaten.
Seni saramadık çocuk. Seni ısıtamadık. Seni o suyun, çamurun içinden alamadık işte, alamadık. Sahi baban yok muydu senin? Nerede senin baban? Baban olsaydı hiç kalır mıydın o soğuk, o ıslak çadırda, üzerinde bir battaniyecikle? Baban kalın kazaklar, rengarenk ayakkabılar, eldivenler almadı mı sana çocuk?
Yoksa vurdular mı babanı?
Seni saramadık çocuk. Sana ağlayamadık. Ağlanacak halimiz vardı çünkü. Tatile çıkamıyorduk epeydir. Akıllı telefonumuzu da yenileyemiyorduk. Sana sadece ekranından bakabiliyorduk bu yüzden; sıcak çaylarımızı yudumlarken, sıcak evlerimizde. Gireceğimiz sınavlar vardı daha. Yükselecektik de yükselecektik. Seni düşünecek vaktimiz yoktu. Önce kendimizi doyuralımdı. Önce kendi refahımızı sağlayalımdı. İşte ondan sonra düşünebilirdik belki seni. Şimdi senin sıran değildi. Değildi işte. Sana Allah yardım etsindi.
Seni saramadık çocuk. Seni barındıramadık sinemizde. Fazla gelirdin bize. Çünkü senden önce gelenler fazla geldiler bize. Onları işlerimize aldık evet, ama çok ucuza çalıştırdık. Mahallelerimize pek girsinler istemedik. "Mülteci"ydi onlar en fazlası bize göre. Bu yüzden yaşadıklarına bile şükretmeliydiler, nefes aldıklarına. Onlara verecek temiz bir havadan başka bir şeyimiz yoktu bizim. Onu da bereket versin, Allah veriyordu. Başlarına bombalar yağmadığına da şükretmeliydiler hem. Âh, bu vatan bizimdi, onlar buradaydılar ama ne kadar da nankördüler!
Seni saramadık çocuk, seni bağrımıza basamadık. Sana ağlayamadık, seni ısıtamadık. Ayacıklarına bir çift çizme olsun alamadık, sana bir ev yapamadık. Yapamadık işte, yapamadık. O ıslak ellerini avuçlarımızın içine alamadık. Babanın artık tutamadığı ellerini, bir daha babana dokunamayacağın o çelimsiz, o soğuktan titreyen ellerini. Sana "korkma, biz yanındayız, seni korur, kollarız" diyerek yapacaklarımızı anlatıp içini ferahlatamadık. Yangın yeriydi için, farkında mıydık?
Ama sana ağıtlar yaktık, sana yazılar, şiirler yazdık güzel güzel. Edebiyat mı? Alâsını yaptık. Seni çokça paylaştık sosyal medya hesaplarımızda.
Biz bu kadar adamdık çocuk.
Babanı vurdular senin, biz baban kadar olamazdık.
(Suriye'de çocuklar ölüyor, evsiz kalıyor. Onlara bu kış gününde başlarını sokacak bir yuva yapılması için destek olabilirsiniz. İHH aracılığıyla 3072 nolu hatta KIS yazıp gönderdiğimiz zaman bölgede yapılacak briket evler için 5 tl, 4072 nolu hatta CATI yazıp gönderdiğimizde de 27 tl yardım yapmış olacaksınız. Ayrıca aynı yardımı Türkiye Diyanet Vakfı'mız üzerinden de yapabilirsiniz. Şimdiden Allah teala yardımlarınızı kabul eylesin. Size cennette daha güzellerini ihsan eylesin. Lütfen duyarsız kalmayalım. Konuyla ilgili yazdığım diğer bir yazı: "Çocuklar Çadırda Yaşayamaz", https://celalettinalkan.blogspot.com/2021/01/cocuklar-cadrda-yasayamaz.html?m=1)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder