2 Aralık 2020 Çarşamba

Kritik Zamanlarda Hz. Peygamber'i (s.a.s) Anmak

Ülke olarak oldukça zor dönemlerden geçtiğimiz şu günlerde efendimizin (s.a.s) yâd-ı cemîlini asla hatırımızdan çıkarmalımalı; O'nun dertlere devâ, gönüllere safâ, hastalara şifâ adını belki de her zamankinden daha fazla anmalıyız. Elbette her birimiz kâmil iman sahibi müminler olabilmek için efendimizi (s.a.s) hadsiz-hudutsuz bir muhabbetle seviyoruz. Peki böyle olduğunu söylerken içinde bulunduğumuz bu endişeli günlerde O'nu ne kadar hatırlayabiliyor ve anabiliyoruz? Bir dakika; yoksa şimdilerde can derdine düşüp Hz. Peygamberi sanki biraz unutuyor muyuz?
Gelin şimdi hep birlikte kurtuluşumuza vesile olması ümidiyle efendimizi (s.a.s) bir kaç dakika analım. Belki böyle yaparsak yüce rabbimiz bize acır ve Habib-i zî şânının ism-i şerifleri hürmetine bu musibetleri üzerimizden izâle eder.

1. Hep O'ndan bahsetmek adetimizdir
Müslümanların adeti sürekli O'ndan bahsetmektir. Konu ne olursa olsun sözü bir şekilde O'na getirmektir. Bundan hayır ve bereket umulur. Sözlerin böylelikle güzellik kazanacağı ve daha anlaşılır olacağı düşünülür. 
Bu yüzden şair şöyle söylemiştir: 
"Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl?"
Yani efendimizden (s.a.s) bahsetmeyen konuşmaların asla fayda vermeyeceğini ifade etmiştir.
Bir başka şair de aynı konuda şöyle söylüyor:
"Meclis olmuş tıka basa, nice vaaz nice kıssa,
Güzel adın anılmazsa, sohbet nedir yâ nebî?"
İşte bu yüzden eskiden beri en güzel sözler O'ndan bahsetmiş, en güzel şiirler O'na yazılmış, en çok O özlenmiş ve en çok O'na hasret çekilmiştir. Bu bahsi geçenler büyüklerimiz arasında adeta tatbîki oldukça başarılı bir şekilde yapılan yazısız kurallar manzumesi gibidir.
Mesela Hz. Yunus Emre'nin; 
"Gül yüzünü rüyamızda görelim yâ Resûlullah,
Gül bahçene dünyamızda girelim yâ Resûlullah.." 
diyerek özlediği ve görmek istediği efendimizdir (s.a.s).
Arif Nihat Asya'nın;
"Gel ey Muhammed bahardır..
Dudaklarımız ardında saklı aminlerimiz vardır..
Hacdan döner gibi gel, miraçtan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır.."
dediği ve beklediği efendimiz (s.a.s)'dir.
Anneler bu coğrafyada çocuklarına en çok Muhammed ismini verirler. Ve yine bu coğrafyada çiçeklerden en çok sevileni güldür. Çünkü gül remz-i Muhammed'dir, efendimizin (s.a.s) simgesidir.
Bu noktada şanlı ecdâdımızdan; “Gül koklar ve salavat getirirlerdi; insan sevdiğini anar andığını sever.." diye bahsedilmesi ne kadar da manidardır...Bu güzel hasletlerin taşıyıcısı olabilmek, bize aktarıldıkları gibi onları sonraki nesillere aktarabilmek hepimiz için çok mühim vazifelerdir.

2. O güzelliğin ta kendisidir
Bu alemde güzellikten yana ne varsa, kimin güzellikten bir nasibi olmuşsa, O'ndan bir pay almışsa onu efendimize (s.a.s) borçludur.
Çünkü efendimiz (s.a.s) güzeller güzelidir ve güzellikte zirvedir.
Peygamber şairi Hasan b. Sabit (da) efendimizi (s.a.s) şöyle anlatıyor:
"وَأَجمَلُ مِنكَ لَم تَرَ قَطُّ عَيني، و اطيب مِنكَ لَم تَلِدِ النِساءُ..
خُلِقتَ مُبَرَّءً مِن كُلِّ عَيبٍ، كَأَنَّكَ قَد خُلِقتَ كَما تَشاءُ.."
[Senden güzelini gözlerim görmedi,
Senden iyisini doğurmadı kadınlar..
Sen bütün ayıplardan berî yaratıldın,
Sanki sen nasıl istiyorsan öyle yaratıldın.."]
Ünlü divan şairi Zâtî de efendimizi (s.a.s) aynı cihetten Hz. Yusuf'la kıyas ederek şöyle söylüyor:
"Yusuf'u görenler gerçi ellerini kestiler,
Gün yüzün gördü senin, şakk oldu ayın âyesi.."
[Evet, Hz. Yusuf'u gören kadınlar belki ellerini kestiler ya Resûlullah, bu doğru,
Ancak ay senin gül cemâlini görünce ortadan ikiye ayrılıvermişti..]
Mevlid-i şerifin yazarı Süleyman Çelebi Hazretleri bununla da kalmayıp güneşin dahi efendimize (s.a.s) hayran olduğunu şu dizelerle ifade ediyor:
"Bir acep nur kim, güneş pervânesi.."
[Efendimiz (s.a.s) öyle bir nur, öyle bir ışık, öyle bir aydınlıktır ki,
Güneş O'nun etrafında ışığa aşık bir pervâne gibi dönüyor ve her gün onu görebilmek için yeniden doğuyor..]
Evet, ay O'na hayrandır, güneş O'na hayrandır ve alem O'na hayrandır. 
"Ruhum sana aşık, sana hayrandır efendim..
Bir ben değil alem sana kurbandır efendim.."
diyen peygamber aşığı Ali Ulvi Kurucu ne kadar da güzel ifade ediyor bu durumu.

3. O gidince alemden safâ gitti
İşte cümle alem peygamber efendimize (s.a.s) böyle hayran ve tutkun olunca onun vefatıyla birlikte tüm alemin tadı kaçtı ve düzen bozuldu. 
Aziz Mahmut Hüdâyî Hazretleri bu konuda şöyle söylüyor:
"Ol dem ki bu fani dünyadan Muhammed Mustafa gitti,
Sevindi ahiret lakin bu alemden safâ gitti.."
O, gidişi sonun başlangıcı olan ahir zaman peygamberiydi ve tabiî olarak O'nsuz geçecek her gün dünya biraz daha kötüleşecekti. Bugünlerde yaşadıklarımızla belki de bunu daha iyi anlıyoruz. Şimdi salavat vakti. Bu zor günlerin bir an evvel sâlimen atlatılabilmesi için şimdi ibadetlerimizi ve yakarışlarımızı artırmalı; evlerimizde sürekli Kur'ân-ı Kerim okumayı kendimize adet edinmeli, efendimize (s.a.s) bol bol salât-ü selâm getirmeli ve elbette yetkililerin söylediklerine harfiyyen uymalıyız.
Bu vesileyle gelin hep birlikte "Şimdi salavat vakti" diyelim ve efendimize (s.a.s) salât-ü selâm getirerek evlerimizi şenlendirelim.
Bizi insanlardan en çok sevenin ve en çok yardıma muhtaç olacağımız kıyamet sabahında bize yardım edecek olanın efendimiz (s.a.s) olduğunu unutmayalım.
Kendimiz salâvat getirelim, ailemize tavsiye edelim ve sonraki nesillere peygamber sevgisinin doğru bir şekilde aktarılabilmesi için çocuklarımıza salâvatı mutlaka öğretelim.
Salât ve selâm, tahiyyat-ü ikrâm, her türlü ihtirâm O'na, âline ve ashabına olsun..
Es salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Resûlullah,
Es salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Habîballah,
Es salât-ü ve's-selâm-ü aleyke yâ Hayra halkillah..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder