1. Kendisini kimlerin dinlediğini
2. Söyledikleriyle kimlerin amel ettiğini
Burada her iki madde de hem hizmet verimliliği hem de moral-motivasyon açısından çok önemlidir. Kısaca açalım.
1. Geniş kitlelere hitap eden bir Vaiz kendisini kimlerin dinlediğini bilemez
Her meslek grubunun belli bir dinleyici kitlesi vardır; öğretmeni öğrencileri, akademisyeni araştırmacılar, idarecileri emrindekiler dinler. Ancak kürsüye çıkan bir Vaizi/Hatibi bu grupların tümü aynı ve farklı anlarda dinleyebilir. Bunların yanında cami müslümanların toplanma mekânı olduğundan her türlü dünya görüşüne sahip insan burada toplanıp anlatılanları dinler. İşte bundan dolayı Vaize/Hatibe düşen kuşatıcı ve tedbirli konuşmaktır. Maharet odur ki konuşan söylediğini herkese dinletebilsin ve herkesin kendine pay çıkarmasını sağlayabilirsin. Belli grupları ötelemenin, günümüzde çokça revaçta olan "ayar vermenin" yeri kürsüler değildir. Kürsüler; hikmetin, letafet ve zarafetin, akl-ı selim cümlelerin yeridir. Öte yandan uzun yıllar bu hizmeti sürdürebilmek için Vaizin/Hatibin "ne söylediğini kulağının duyması" gereklidir. Aksi takdirde söylediklerinin esiri olur ve başına türlü işler açar. Yunus Emre'nin dediği gibi:
"Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini,
Şu dünya cehennemini, yedi uçmak (cennet) ede bir söz."
Evet, insan öyle bir söz söyler ki cennete nispeten cehennem gibi olan bu dünya birden cennet bahçesi oluverir. Ama bazen de yerli yersiz öyle bir konuşur ki hayatı kendine zindan eder. Bu noktada dini anlatanlara düşen aşırılıklardan uzak, mutedil bir dil yakalayabilmek ve toplumun her kesimine hitap edebilmektir.
2. Geniş kitlelere hitap eden bir Vaiz sözleriyle kimlerin amel ettiğini bilemez
Görev yaptığı yer itibariyle hitap ettiği insanların sürekli değişmesi Vaizlerin/Hatiplerin en çok karşılaştıkları problemlerden biridir. Çünkü böyle yerlerde geri dönüş almak, kürsüden aktarılanların toplumdaki yansımalarını görmek daha zordur. Ancak kişi bu hususu problem etmemeli, "boşa konuşuyorum" düşüncesine kapılmamalı ve hep aynı ciddiyet ve ihlâsla anlatmaya devam etmelidir. Çünkü çoğunlukla yalandan kaçınan, haramdan uzak duran, dürüstlüğü karakter haline getiren insanlar bu reflekslerini camiden işittikleriyle edinirler, her ne kadar kendileri de farkında olmasalar dahi...
Hâsılı anlatmak, hatırlatmak faydalıdır ve bu vazife asla hafife alınmaması gereken nebevî bir görevdir.
Ne mutlu kıymetini bilene.
Ne mutlu hakkını verene.
"Sen hatırlatmaya devam et. Zira hatırlatmak inananlara fayda verir." (Zâriyât 51/55)