26 Şubat 2022 Cumartesi

Sirâcımız ve Mirâcımız


Miraç geliyor. Sözlükte "yukarı çıkmak, yükselmek" anlamındaki urûc kökünden türemiş bir ism-i âlet olan mirâc kelimesi, "yukarı çıkma vasıtası, merdiven" demektir. Terim olaraksa bu kelime Hz. Peygamber’in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder. (DİA., "Mi'rac", S. Sabri Yavuz)

Miraç, gerçekleşme ortamı ele alındığında bir teselli olduğu kadar aynı zamanda bir sevgi gösterisidir de. Allah miraçla o gece katına kabul ettiği Resûlullâh'a ve O'nun şahsında Ümmet-i Muhammed'e verdiği değeri göstermiştir.

Yine buna ilaveten miraç bir seviyedir. O gece görüldü ki insan yaptıklarıyla esfele sâfilîn çukuruna da batabilir yahut melekleri dahi aşarak miraç gibi aklın, hayalin alamayacağı çok yüksek bir kulluk seviyesine, insan-ı kâmil derecesine de ulaşabilir.

Öte yandan bu olağanüstü hadiseyi anlamak ve kulluk yolunda kendi miracımızı yakalamak; yaşadıklarıyla, mücadelesiyle, maruz kaldıklarıyla Sirâc'ımızı (s.a.s.) anlamaktan geçer.

Karanlık bir yolda fenersiz, kandilsiz ilerleyemezsiniz. İşte çetin imtihanlarla dolu bu karanlık dünya yolculuğunda Allah efendimizi bizim için önümüzü aydınlatan bir kandil (Sirâc, Ahzâb 33/46) kılmıştır.

Allah O'nun rehberliğinden ve nûrundan mahrum bırakmasın bizleri.

"Söyleşürken Cebrâil ile kelâm,
Geldi Refref önüne, verdi selâm.
Aldı ol Şâh-ı Cihân'ı ol zamân,
Sidreden gitti ve götürdü hemân."

Küçük bir not: Miraç bir mucizedir. Mucizeyi kabul etmemek İslâm inancının temeline aykırıdır. Nitekim nübüvvetin kendisi mucizedir. Düşünsenize, biri çıkıp "Bana vahiy geliyor, bana uyun." diyor. O kişiye ancak bahsettiği bu mucizevî olayı tasdik ederek inanabilirsiniz. Bu yüzden mucizeyi inkâr etmek otomatik olarak İslâm inancını boşa çıkaracağından akıl kârı değildir.

25 Şubat 2022 Cuma

Güzellik-Kötülük


Müslüman güzele âşıktır. Tıpkı bülbülün güle âşık olduğu gibi. Bu yüzden bir güzellik gördüğünde onu anlatır, yayar, yapabiliyorsa güzelliğine güzellik katar.

Buna mukabil kötüden de nefret eder. Ona yaygınlık kazandırmaz, kimseye göstermez, yok edici bir ilgisizliğe terk eder.

Şu son kısmı artık pek yapamıyoruz. Kötülükle mücadele edeyim derken alıp onu yayıyoruz, aslında hiç görmeyecek olana gösteriyoruz, hiç girmeyecek olan kafalara sokuyoruz. Kötülüğün reklamını yapıyoruz.

Halbuki kötülük en çok görünememekten korkar. Onu kimseye göstermeyelim.

21 Şubat 2022 Pazartesi

Fetva Günlükleri (2)


Bugün fetva hattımıza şöyle bir soru düştü: "Sayısal bayiliği almak caiz mi ve buradan edindiğim kazanç rızkımdaki bereketin kaçmasına sebep olur mu?"

Caiz olmadığını ve helal paraya karışan haramın elbette helal paranın bereketini de kaçıracağını söylediğimizde telefondaki vatandaş "Ben bunu yaşayarak gördüm, o yüzden sizi aradım hocam." dedi ve "Eskiden evim vardı, arabam vardı, kazancım azdı ama gül gibi geçiniyordum. Şimdi bu bayilik bana ayda 1000 lira bırakıyor ama inanın bu saydıklarımın hepsini kaybettim. Borca battım, hatta tefecilerin eline düştüm." diye de ekledi. Kendisine niyetinin güzel olduğunu, bu niyetinden ötürü Allah'ın bir çıkış kapısı göstereceğini söyledikten sonra bayiliği iptal edeceğini söyledi.

Bu işler böyle. Maalesef insan Allah'ı dinlemiyor ve çoğu zaman sanki O'nu sınayıp sonucu bizzat görmek istiyor. Bu teşebbüsün neticesi de işte böyle oluyor. Az helal, çok haramdan çoktur. Buna gönülden iman etmemiz gerekiyor.

Öte yandan inancın fiillere etkisini fetva danışanlarda bizzat gözlemleyebiliyorsunuz. Mesela bugün iki tane "Kürtaj yaptırmak caiz midir?" sorusu geldi. "Caiz değildir." cevabını verdiğimiz için bu iki çocuğun canına kıyılmayacak, doğup Allah'ın takdir ettiği kadar yaşayacaklar. İşte insanın tasarrufunu bu yöne evrilten şey inançtır.

Bir de şunu sormadan edemiyor insan: Eğer inanç hayatımızın her alanına bu denli etki etseydi, dünyada bu kadar kötülük olabilecek miydi?

7 Şubat 2022 Pazartesi

Fetva Günlükleri (1)


Zaman zaman fetva hattımıza gelen soruları buradan paylaşıp vatandaşlarımızın neleri merak ettiğine değinecek, dilim döndüğünce de bazılarına herkesin anlayacağı şekilde cevaplar vermeye/sebepleri ve sonuçları hakkında değerlendirmeler yapmaya çalışacağım.

Bismillâh.

Bugün fetva nöbetindeydim. En çok soru mealcilik ve hadis karşıtlığı üzerine geliyor. En son birine, "Kur'an'ın manasını merak ediyorsanız yalnız mealle yetinmek olmaz, tefsir de okumalısınız." dedim. "Hocam tefsirlere pek güvenemiyorum." dedi. Arapça bile bilmiyor bu vatandaş. Anlattım, bu işlerin yıllar alacağını, altyapı istediğini, hatta müftülüğe davet ettim. Ne kadar anlaştık bilemiyorum...

İnternet vasıtasıyla zararlı görüşlerin ülkenin her yanına yayılması sandığımızdan çok daha hızlı oluyor ve sandığımızdan çok daha kötü sonuçlar doğuruyor. Bu insanlara akıl verenler onlara çok büyük kötülük yapıyor. Kendileri az çok Kur'an'ı anlıyor ve kitlelerini de yalın olarak Kur'an'ı anlamaya davet ediyorlar. Fakat işin sonu böyle hüsran oluyor. Bir sürü tartışmalı konuyu görünce sudan çıkmış balığa dönüyorlar; kalp başka söylüyor, kafa başka. Çok yazık.

Yapılan tam olarak âvâmın yalnızlaştırılıp rehbersiz bırakılması. Bu yapılırken de âvâm, aslında âlim olduğuna inandırılıyor. Bizim millet buna nasıl kandı, üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.

Bugün gelen diğer sorulardan bazıları:

-"Hanımım namaz kılmıyor, beni de dinlemiyor. 'Namaz kıl' dediğimde 'beni dinden soğutuyorsun' diyor, ne yapayım?"
-"Eşcinsel olan kâfir olur mu?"
-"Dağda nöbet tutuyoruz, su bulamıyoruz. Bu yüzden kar suyuyla abdest alıp ibadetlerimizi yapmaya çalışıyoruz. Bu şekilde ibadetimiz kabul olur mu?"
-"Gümüşsuyu içmek caiz midir?"

1 Şubat 2022 Salı

Sevinirken


Öncelikle hem imam hem de öğretmen olarak atanan küçük büyük herkesi tebrik ederim. Allah yardımcıları olsun.

Hatırlatmak istediğim bir husus var: Sevinç anları Allah'ı en çok anıp hamd etmemiz gereken anlardır. "Şu kadar çalışmam sonucunda şunu başardım/yaptım/ettim." vs. derken Allah'ın inâyeti de unutulmamalı. O yardım etmese kimse bir şey başaramaz. Bu yüzden ilk sevinç anında bir "elhamdülillah" deyivermek, hamdi dilden düşürmemek çok önemli.

Böyle anlar kaçırılmamalı. İmtihan tam da böyle anlarda zaten. Hatırlayalım, çocuğunu kaybeden bir kadın kabrin başında ağlarken Resûlullah (s.a.s.) gelip "sabret" demiş, kadın da Efendimiz'i tanımayıp çıkışmıştı. Ardından gelip özür beyan etmişti ama Efendimiz (s.a.s.) "Sabır musibetin ilk tosladığı anda gösterilen şeydir." demişti. (Buhârî, Cenâiz, 31)

Sevinçte de hüzünde de o ilk an, kaçırılmaması gereken an bu. Anlık bir sevinçle "Çok çalıştım ve atandım!" derken bir taraftan şükredilmiyorsa o an kaçırılmış oluyor. Dikkat etmek gerekiyor.